31 Aralık 2006 Pazar

2007'ye girerken...


2007'de tüm dileklerimizin gerçekleşmesini diliyorum...

Yeni yılınız ve bayramınız kutlu olsun.

Sevgilerimle,

Pınar

17 Aralık 2006 Pazar

Elmalı Pay (Double Crust Apple Pie)


Amerika'da annelerin çocuklarına hediye ettiği geleneksel yemek tariflerinin yer aldığı Better Homes and Gardens'ın yemek kitabından yaptım bu elmalı payı.
Tarifte pay hamurumuna hiç şeker katılmıyordu ama ben 1 kaşık kadar şeker ilave ettim. Ancak piştikten sonra farkettim ki orjinal tarif ile yapılırsa lezzetlerin ağızda birbirine karışması çok daha güzel olacak. Tercihi size bırakıyorum. İşte tarif;

Malzemeler

Pay hamuru için
2 bardak un
1/2 bardak tereyağ tereyağ (küçük parçalara kesilmiş)
6-7 yemek kaşığı soğuk su

Elmalı iç için
3-4 adet kabukları soyulmuş ve ince ince dilimlenmiş elma
1 yemek kaşığı limon suyu
Yarım bardaktan 1 parmak fazla şeker
2 yemek kaşığı un
Yarım tatlı kaşığı tarçın
Yarım bardak iri doğranmuş ceviz

Yapılışı

Fırınınızı 180 dereceye ayarlayın. Önce unu ve tereyağını parmaklarınızla birbirine yedirin. Yavaş yavaş soğuk su ilave ederek hamuru yoğurun. Sertçe bir hamur olmalı ve çok uzun süre yoğurmamalısınız. Aksi takdirde hamur çok yumuşar ve yapışmaya başlar. Tart hamurlarında hamurun kıvamı tuttuğunda hamuru streç folyoya sarar, buzdolabında yarım saat dinlendiririm. Böylece hamurun içindeki tereyağı tekrar eski katı formuna kavuşur.
Bu hamuru da 2'ye bölüp aynı şekilde buzdolabında dinlenmeye bırakın.
23-24cm çapındaki tart kalıbınızı yağlayın. Buzdolabında dinlendirdiğiniz hamurun bir parçasını alıp merdane ile açarak tart kalıbınıza döşeyin. Kalıptan artan kenarları diğer hamura ilave etmek üzere koparın.
Elmalı iç malzemelerini derin bir kapta iyice karıştırın. İlk kat hamuru serdiğiniz tart kalıbınıza elmalı içi boşaltın. Buzdolabından hamurun 2. parçasını çıkarıp onu da merdane ile açın ve tartınızın üstünü kapatın. Hamurun kenarlarını elinizle mümkün olduğunca alttaki hamurun kenarlarıyla birleştirin. Hamurun üzerine buhar çıkışını sağlamak için bıçakla V şeklinde delikler açın. Tart kalıbınızın kenarlarını aliminyum folyo ile kaplayın. Bu, uzun pişme süresinde hamurun tart kenarındaki kısımlarının fazla pişip kararmasını önleyecektir.

Alimunyum folyo kaplı haliyle tartınızı 25 dakika pişirin. Daha sonra folyoyu çıkarıp 25-30 dakika daha tartınızın üzeri altın sarısı bir renk alana kadar pişirin. Fırından çıkarıp ılınmaya bırakın. Afiyet olsun...

13 Aralık 2006 Çarşamba

Küçük Evin Mutfağı'ndan Tepsi Böreği (Temel Tarif)


Hani bazı tarifler vardır, sizi hiç utandırmaz. Her yaptığınızda damak tadınıza uygun bir sonuç alırsınız. Riske girmezsiniz. İşte bu tarif de benim için öyle. Pek çok börek tarifi denememe rağmen bence "börek gibi börek" denilebilecek yegane tarif bu. Temel malzemesi aynı olan, iç malzemesini ise çeşit çeşit yaptığım bu börek özellikle Pazar günleri Küçük Evin Mutfağı'nda sık sık pişer, o gün yolu bize düşenler bayıla bayıla yerler.
Sabah kahvaltılarınızda, çay saatlerinizde bu böreği mutlaka deneyin derim. Resimde gördüğünüz böreğin iç malzemesi kıymalı ve patatesli. Bir önceki hafta ıspanaklı bir iç hazırlamıştım. Aşağıda her iki iç tarifini de veriyorum. Her börekte olduğu gibi bu böreği de bir gün önceden hazırlayıp 1 gece buzdolabında bekletirseniz daha güzel oluyor. Böreği servisten 2-3 saat önce pişirir, biraz dinlendirdikten sonra ısıtıp servis yaparsanız lezzetinin daha bir oturduğunu farkettim. Şart değil ama aklınızda olsun.

Tepsi Böreği Temel Tarif

Malzemeler
3 yufka
3 yumurta
En az 3 bardak süt (Biraz daha fazla olmasında hiçbir sakınca yok. Sosu ne kadar bol olursa bu börek o kadar lezzetli oluyor)
1/3 bardak sıvıyağ
üstü için: 1 kaşık sıvıyağ, 1 yumurta sarısı
Kare borcam veya benzer ölçülerde herhangi bir fırın kabı

Kıymalı Patatesli İç
1 kase kıyma
1 tutam maydonoz (1 demet maydonozun yarısından biraz daha az)
1 orta boy patates (çiğden rendelenmiş)
Tuz, karabiber
(Kıymayı hiç yağ ilave etmeden teflon bir tavada kavurun. Tuzunu karabiberini koyun. Maydonozu incecik kıyıp kıymaya ilave edin. Böreğinize iç koyma sırası geldiğinde önce çiğden rendelediğiniz patatesi yufkaya yayın, üstüne kıymalı bu içi ilave edin.)

Ispanaklı İç
1 kilo veya 750 gram ayıklanmış yıkanmış ıspanak (Hazır poşet ıspanak da olur)
1 orta boy soğan
1 kase beyaz peynir (ufalanmış)
1 orta boy patates (çiğden rendelenmiş)
tuz, karabiber, pul biber
(Soğanı yemeklik doğrayıp, 1-2 kaşık bitkisel yağda hafifçe öldürün. Daha sonra ıspanakları ilave edin. Ispanaklar suyunu salıp çekinceye kadar harlı ateşte kavurun. Tuzunu, karabiberini ilave edin. İç malzemesini koyarken önce çiğden rendelediğiniz patatesi, sonra ıspanağı en son peyniri yufkaya koyun)

Yapılışı
Önce fırın tepsinizi yağlayın. 1 yufkanın tamamını tepsiye yayın. Yufkanın fazlası tepsinizin kenarlarında dışarı sarkacak.
Diğer iki yufkayı elinizle kabaca 4'e bölün.
Yumurtaları çırpın, sütü ve yağı ilave edin. Bolca bir sos elde edeceksiniz.
Yaydığınız ilk yufkadan başlamak üzere her kata bir kepçe ile sostan döküp yayın, diğer kat yufkayı serin. 2. yufkanın son katını serdiğinizde sos dökmeden iç malzemeyi koyun. 3. yufkanın ilk katını üzerine serip, sos-yufka-sos işlemine devam edin. Yufkalar bittiğinde tepsiye serdiğiniz İlk yufkanın tepsinin dışına sarkan kenarlarını böreğin üzerine kapatın. 1 yumurta sarısı ve 1 kaşık yağ ile hazırladığınız karışımı bir fırça ile böreğin üzerine sürün. 170-180 derece fırında üzeri iyice kızarana kadar pişirin. Afiyet olsun, Pınar

6 Aralık 2006 Çarşamba

1 Çay Kaşığı Kakulenin Peşinden

Ayva tatlısının içine koyulacak 1 çay kaşığı kakule nerelere götürdü beni... İşte size "nereden nereye" dedirtecek bir hikaye.

Remzi Kitabevi'ne gidip de hangi kitabı alacağına karar verirken, alelacele iliştiği bir koltukta bir elinde kalem ve not defteri (biraz tedirgin) diğer elindeki derginin sayfaları arasında gördüğü tarifi not alan fazla insan yoktur herhalde.
Zekeriyaköy yollarından aldığımız ayvalar buzdolabının sebzeliğinde bir haftadır pişirilmeyi bekliyorlardı. Remzi Kitabevi'nin raflarından rastegele seçtiğim Australian Women's Weekly dergisinde dikkatimi çeken bu tarifi o an denemeye karar verdim.
Ayva tatlısını zaten çok severim. Klasik (ocak üstünde pişen) tarif bence halen en güzel tarif. Ancak fırında pişirilerek yapılan ayva tatlısı tarifinden de nefis bir sonuç aldığımızı söylemeliyim. Tarifte kullanılan kakule'nin ayva tatlısına nasıl yakıştığını anlatamam.
Kakule alma bahanesi ile geçtiğimiz Cumartesi sabahı Mısır Çarşısı'nı ziyaret edip, çeşit çeşit baharat, taze çekilmiş kahve, mis gibi kokan ıhlamur çiçeklerinden alma imkanım oldu.
Erkenden kalktım sabah. Üstüme biraz bol gelen, ama içinde çok rahat ettiğim koyu renk kotumu ve boğazlı kazağımı giyip, kalın montumu geçirdim üstüme ve doğru yollara koyuldum sabahın köründe.
Eminönü sabah erken saatlerde pek bir güzel olur. Birkaç saat sonra o daracık ve bakımsız sokaklardan sel gibi akacak insanlar olmadan, şehrin gerçek ruhunu yakalayabilirsiniz bu saatlerde.
Kış ortasında doğan güneşin tadını çıkara çıkara, Bebek Sahili'nden Beşiktaş'a, oradan Kabataş'a doğru sürdüm arabayı. Sol tarafımda deniz. Masmavi... Öyle bir manzaraydı ki bu, unutulmayacak bir şiirin dizeleri gibi insanı yaşadığı andan koparıp alıyor, adeta bir rüya alemine sürüklüyordu. Yeni uyanan günün bu ilk saatlerinde İstanbul'un üzerine çökmüş olan ince sis Eminönü'nü büyülü bir masal şehrine benzetmişti. Galata Köprüsü'nün her iki kenarında sanki her daim oradalarmış gibi dizili balıkçılar oltalarını yeni doğan güneşin soluk ışıklarına doğru sallıyor, martılar vapurların arkasında kabaran suların üzerinde çığlık çığlığa kanat çırpıyorlardı. Arabayı her zamanki yerime park ettim. "Hoşgeldin Abla" diye karşıladı beni tanıdık simasıyla bir park görevlisi.
Boğaz'ın kendine has kokusu ile karışmış nemli ve soğuk havasını içime çekerek, Yeni Camii'nin avlusunu mesken edinmiş gri renkli güvercinler arasında yürüdüm. Eminönü'nün yaşlı, yorgun, mütevazi ve bir o kadar da emsalsiz ruhuna karıştı ruhum.
Her zaman alışveriş yaptığım dükkanlara uğradım sırasıyla. Mısır Çarşısı'na girip kaybettim yine kendimi baharat kokularının arasında. Sonra o arka sokaklara girdim, hani züccaciyelerin, yılbaşı süsleri ve hediyelik eşyalar satan dükkanların olduğu sokaklara. Kurukahveci Mehmet Efendi'ye uğradım. Taptaze çekilmiş Türk Kahvesi'nden aldım birkaç paket. Ardından Namlı'nın şarküterisine girdim. Çeşit çeşit peynirlerden ama illaki yerli peynirlerden aldım; kahvaltılık lor, Erzincan tulumu, baharatlı Çerkez peyniri... Eee, buraya gelip de almamak olmaz; tabii ki biraz da pastırma.
Asırlık çınar ağaçlarının altındaki kahvede 1 bardak çay içmeyi düşündüm dönüş yolunda ama soğuk vazgeçirdi beni. Bende geri döndüm geldiğim gibi gerçek zamana. Ayva Tatlısı'nın tarifi mi? Onu da başka bir post'a bırakıyorum. Sizi bilmem ama ben yine takılı kaldım İstanbul'a... Pınar

1 Aralık 2006 Cuma

"Cruelty Free" - Hayvanlar Uzerinde Test Yapilmadan Uretilen Kozmetik ve Temizlik Urunleri

Arkadaslar selam,
Daha guzel, daha genc, daha saglikli gorunmek icin kullandigimiz kozmetik urunlerini satin alirken cogumuzun dikkat etmedigi bir konuya dikkatinizi cekmek istiyorum.
Maalesef kullanmakta oldugumuz pekcok unlu kozmetik markasi hayvanlar uzerinde acimazsiz testler yapilarak gelistiriliyor. Yandaki resim bu kurbanlardan birine ait. Sadece kozmetik ile kalmiyor. Evlerimizde kullandigimiz pek cok temizlik urunu de maalesef hayvalar uzerinde yapilan inanilmaz iskenceler ile test edilerek uretiliyor.
Bu konuya biraz daha bilincli yaklasmamiz lazim. Bu bilinci cocuklarimiza da asilamaliyiz. Satin aldiginiz urunlerde "cruelty free" veya "not tested on animals" gibi ibarelerin olmasina dikkat ediniz. Kullandiginiz kozmetik veya temizlik urun markalarinin hayvanlar uzerinde test yapip yapmadigini web sayfalarindan arastiriniz. Hayvanlari korumak adina atacagimiz her adim cok ama cok onemli.

Hayvanlar uzerinde test yapilmadan uretilen belli basli markalar:
Estee Lauder
Nivea
La Prairie
Body Shop
Chanel
Clarins
Clinique
Dermologica
Murad
Oriflame
Avon
Revlon
Victoria's Secret
Wella
Sebastian

AMWAY > Ev temizlik ürünleri (Bu urunlerden satin almak isterseniz 0.232.445.48.48 no.lu telefondan Amway'a ulasabilirsiniz.)

Daha detaylı bilgi için:
http://www.buav.org/gocrueltyfree/faqs.html
http://www.vegfamily.com/lists/cruelty-free-companies.htm

Hepinizi biraz daha duyarli olmaya davet ediyorum. Kozmetik ve temizlik markalari arasinda hayvanlar uzerinde test yapmadiklarini bildiginiz isimleri yorumlarda bizlerle paylasir misiniz? Sevgiler, Pınar

21 Kasım 2006 Salı

Maç Geceleri


Bizim evde takımımızın maçının olduğu akşam dışarıda pek program yapılmaz. O geceler özeldir. Balık mevsimindeysek mutlaka balık olur sofrada. Balık-rakı-maç üçlüsü ailenin erkeklerinde nesilden nesile adeta bir gelenek haline gelmiştir. O günün sabahından akşamın menüsü kararlaştırılır. Maç Cuma akşamına denk geliyorsa balık almak üzere iş çıkışı Ortaköy'deki balıkçıya, Cumartesi veya Pazar gecelerine rast geliyorsa da Sarıyer'deki Balıkçılar Çarşısı'na gidilir. Balıklar özenle seçilir, nasıl pişirileceği konusunda önceden plan yapılır.
Kızartma balık senede ancak bir kere yapılır. O da mutlaka bahçede. Hava güzelse barbekü yakılır. Bir yandan balıklar ızgarada pişerken diğer yandan TV'de "Maç Başlıyor" seyredilmektedir. 1 kadeh rakıya 1 dilim taze beyaz peynir eşlik eder bu sırada.
Ben ise maç başlamadan mezeleri sofraya yetiştirmek için mutfakta son hızla koşturmakta olurum genellikle.
Yukarıda gördüğünüz resim senede 1 gün yapılan tava balığın yanında salatalar ile hazırlanmış bir sofradan çekildi. Sarıyer'den taze mezgitler alındı. Balıkçıların hemen yanındaki manavdan da roka, turp, havuç, maydonoz seçildi. Maça az bir zaman kala sofra hazırlanması tamamlandı. Ehh maç da güzel olunca balığın tadı bir başka güzel oldu tabii...

Patates Salatası


Malzemeler
3-4 adet orta boy patates
1 çay bardağı zeytinyağ
1 adet limon suyu
1 demet dereotu veya yarım demet maydonoz
2-3 diş sarımsak
tuz

Yapılışı
Patatesleri iyice yıkayıp kabuklarını soymadan iyice haşlayın. İyice yumuşadıklarında kaynar sudan alın ve elinizin dayanabileceği sıcaklığa geldiğinde kabuklarını soyun.
İster çatalla, ister rondoda patatesleri ezin. İçine zeytinyağ, limon suyu, kıyılmış dereotu ve çok az tuzla dövdüğünüz sarımsakları ilave edin. Tuzunu koyup iyice karıştırın.
Arzu ettiğiniz çukurca bir kabı streç folyo ile kaplayın. Patates salatasını sıkıca içine doldurun. Üst yüzeyini düzleyin. Bu kabın üzerini yine streç ile kapatıp buzdolabında birkaç saat bekletin. Servisten hemen önce arzu ettiğiniz bir servis tabağına ters çevirerek çıkarın. Zeytinle süsleyip servis yapın. Afiyet olsun...

8 Kasım 2006 Çarşamba

Peynirli Rulo Börek


TV'deki sabah programlarından birinde gördüğüm bu tarifi hemen not etmiş, bayram sonrası gelen misafirlere bu tarifi yapmaya karar vermiştim. O gün herkes bu böreği çok beğendi. Hatta kayınvalidem bugün gelecek misafirleri için böreğin tarifini isteyince gerçekten beğenildinden emin oldum.

Malzemesi
3 yufka

İçi için
100 gr beyaz peynir
1 su bardağı kaşar rendesi
Yarım demet kıyılmış maydonoz veya dereotu

Sosu için
3 yumurta
1 çay bardağı sıvıyağ
1 şişe soda


Yapılışı
3 yufkayı üst üste koyup 4 eşit parçaya bölün. Toplam 12 eşit üçgen parça elde edeceksiniz. Her bir parçanın geniş kısmına hazırladığınız içten serpin ve geniş kenarın 2 ucunu hafifçe içe kıvırarak (peynirlerin tepsiye konulurken uçlardan dökülmemesi için) rulo yapın. Yağlanmış kare ya da diktörgen fırın tepsisine her bir ruloyu yan yana, biraz sıkıştırarak dizin. Tüm parçaları bu şekilde dizdikten sonra çatalla çırptığınız 3 yumurtaya bir çay bardağı sıvıyağ ve bir şişe soda ilave edin. Bu sosu tepsideki yufkaların üzerine dökün. Buzdolabında 1 gece bekletin. Ertesi gün önceden ısıtılmış 180-200 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirin. Afiyet olsun...

6 Kasım 2006 Pazartesi

Solin'in Patlıcan Beğendili Tartı

Bu tartı ilk olarak arkadaşım Solin'de tatmıştık. Ben çay sofrası için hazırladım ama siz arzu ederseniz akşam yemeği davetlerinizde başlangıç olarak da servis yapabilirsiniz.

Malzemeler
Tart Hamuru için
200 gr un
100 gr tereyağ
3-4 çorba kaşığı buzlu su
1 çay kaşığı tuz
Patlıcan Beğendi için
2-3 adet orta boy bostan patlıcanı
2 yemek kaşığı tereyağ
2 yemek kaşığı un
aldığı kadar süt (soğuk olmalı)
1 bardak kaşar rendesi
tuz, karabiber, muscat rendesi

Yapılışı
Unu, küçük parçalara ayırdığınız tereyağ tuz ve buzlu su ile birlikte yoğurun. (Önce tereyağını unla birlikte parmaklarınızla ufalayın, suyu yavaş yavaş ilave edin) Biraz sert bir hamur elde edeceksiniz. Hamuru buzdolabında 15 dakika dinlendirin. Daha sonra 23cm'lik yağlanmış tart kalıbına kenarları hafifçe dışarı taşacak şekilde elinizle yayın.
180-200 derecede ısıtılmış fırında 15 dakika kadar pişirin. Soğumaya bırakın.

Bostan patlıcanlarını yıkayıp zeytinyağı ile yağlayın ve kızgın fırında közleyin. Közlenen patlıcanları bir kaşık yardımıyla kabuklarından ayırın ve bıçakla ince ince kıyın. Bir süzgece koyup fazla suyunu süzdürün.
Diğer yandan tereyağını bir kaserolde eritin ve biraz kızdırın. Unu ilave edin ve karıştırarak kavurun. Un kokusu geldiğinde soğuk sütü azar azar çırpma teliyle devamlı karıştırarak ilave edin. Pütürsüz, koyu boza kıvamında bir beşamel sos elde edene kadar işleme devam edin. Sos kıvama geldiğinde patlıcanları ilave edin ve 5 dakika daha karıştırarak pişirin. (Bu aşamada dilerseniz el blendırından da geçirebilirsiniz.) Ocağın altını kapatın. Kaşar rendesinin yarısını patlıcanlı beşamele ilave edin. Tuz, karabiber ve muscat ile (arzuya bağlı) tadlandırın.

Çiğliği giden ve ılınan tart hamurunun içine karışımı ilave edin. Kalan kaşarı üzerine serpin. 180 derece önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana dek pişirin.
Afiyet olsun...

Not: Tart hamuruna da tuz koyulduğu için beğendinin içine tuzu dikkatli koyun. Aksi takdirde biraz tuzlu oluyor. Bir de kışın patlıcanlar biraz acımsı oluyor. Yazın daha güzel sonuçlar elde edilebilir sanırım.

4 Kasım 2006 Cumartesi

15 Günlük Evcilik Oyunu ve Bir Çay Daveti


Geçen hafta 15 günlük iznimin sonrasında işteki ilk haftamdı...
Zor oldu...

Eşimin yoğun iş temposu ve sağlık nedenleriyle yaz boyunca ertelediğim iznimi bayram tatili ile birleştirerek kullanmaya karar verdim.
Ancak bu sefer daha önce hiç denemediğim birşey yaptım; İznimin 1 haftasını tamamen arkadaşlarıma ayırdım.
Önceden programlar yapıldı, günler ayarlandı ve hayat çarkı başka bir türlü dönmeye başladı.
Çocuklar okula gönderildikten sonra yapılan nefis sabah kahvaltıları mı dersiniz, Kapalıçarşı'nın gizemli dehlizlerinde gümüşçüler, antikacılar ve değerli taşların satıldığı dükkanlarda ikram edilen kahveler mi yoksa deniz kenarında şık bir cafe de yenen öğle yemekleri mi... Hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. Ancak kısa bir süre için de olsa hayalimizdeki programları gerçekleştirdik arkadaşlarımla.
Meşhur Bostancı Pazarı'na da gitme fırsatım oldu. Bayram öncesi fazla çeşit olmamasına ve kalabalığa rağmen 10 milyona aldığım paschminayı geçen hafta işyerinde hiç üstümden çıkarmadım:-) Mutfak masası için bir mağazada gördüğüm örtünün aynısını 3'te biri fiyata almak da ayrı bir keyif verdi doğrusu.
Market alışverişinin bu kadar huzurlu olabileceğini düşünemezdim. Koca markette benimle birlikte sadece bir kaç genç annenin olması harikaydı. Çocukları alışveriş sepetinde otururken bir yandan onlarla tatlı tatlı konuşup bir yandan alışverişlerini yapmaları çok hoşuma gitti.
Aaaaa bir de televizyonlardaki kadın programları var tabii... Onlar da başka bir alemdi:-)))

Hayat yavaşladı adeta. İşe gidip gelirken kaçırdığım pek çok ufak detayı görebilme fırsatı buldum, 15 günlüğüne bile olsa gerçekten soluk aldığımı hissettim.
Ne zamadır giremediğim dolaplarımı, çekmecelerimi düzenledim yardımcımız Dilekle birlikte. Bahçıvanımızın 2 yaşındakı kızının hikayelerini dinledim. Gün boyunca sokaktan geçen satıcıların seslerine kulak kabarttım. Bahçede sonbaharın izlerini takip ettim.


Bayram sonrası kayınvalidemle birlikte canım arkadaşım Ayten'i annesiyle birlikte küçük bir çay davetinde ağırladık. Örtüler, peçeteler kolalandı, çay tepsisine anneannemin işlediği dantel örtü serildi. Daha önce hiç beğenmediğim ama şimdi zevkle kullandığım kristal kesme çay bardakları ve gümüş servislerle yapıldı ikramlar. Neler mi var masada? İşte 4 kişilik çay daveti menümüz:

Çay Daveti Menüsü

* Çikolatalı Fransız Keki (Portakal Ağacı'ndan)
* Hindistancevizli Tatlı (Coco)
* Patates Salatası
* Patlıcan Beğendili Tart
* Peynirli Rulo Börek (Bir TV programından)


İşte çaylar, kahveler ve lezzetli yemekler eşliğinde yapılan sohbetlerle geçen iznimin kısa özeti böyle. Arkadaşlarımla dolu dolu geçirdiğim bir hafta sonrasında bayramda da aileme bolca zaman ayırdım. Tatilin son birkaç gününü de eşimle birlikte geçirip hasret giderdik. Küçük Evin Mutfağı da hep çalıştı. Şimdi sıra tariflerde...

Sevgiyle kalın, Pınar Posted by Picasa

24 Ekim 2006 Salı

Sleeping Beauty - Uyuyan Güzel

Semoş bu aralar pek bir mutlu. Annesi izinde olduğundan evde onunla daha fazla zaman geçiriyor. Havaların iyi olduğu günler bahçede gönlünce gezinmesine izin veriyor, her nazını çekiyor.

Samantha geçen akşam koltukta uyurken rüya görmeye başladı. Herhalde su içiyordu. Dilini uyurken şapırdatıp durdu. Sonra da dışarıda unutttu:-)))

Son zamanlarda çoğunlukla bu koltukta uyuyor ve öyle pozlar veriyor ki dayanamayıp mıncıklıyorum.

Ben Küçük Evin Mutfağı'nda Blogger'ın teknik sorunlarını çözmeye çalışırken Samantha da yan koltukta böyle uyuyordu... Posted by Picasa

Cumartesi Pazarı ve Balkabağı Tatlısı

(Ramazan'da yazdığım ama blogger'da çözmeye çalıştığım upload problemleri nedeniyle bir türlü yükleyemediğim aşağıdaki yazıyı biraz geç de olsa Picasa yardımıyla lodge ediyorum.)


Bu aralar planlamadığım halde hep kabaklı tarifler verdiğimi farkettim. Belki şu aralar tezgahlarda çok çeşitli sebze olmamasından ya da son zamanlarda sebze ağırlıklı yemek yemeğe başladığımızdan...Ama bu seferki başka. Bu balkabağı tatlısı.Kaç haftadır pazara gidememiş, alışverişimi marketlerden yapmak zorunda kalmıştım. Boynu bükük maydonozlar, iyileri seçilip ezikleri kalmış domatesler, kılçıklı fasulyelerden sonra bu hafta Cumartesi Pazarı'na gitmeyi kafama koydum. Yine pek çok şeyi bir güne sığdırmak zorunda olduğumdan pazara da fazla zaman ayıramadım ama taptaze sebzelerden bol bol alacak kadar vaktim oldu.Eşimin ablası közleyip, zeytinyağ sarımsak ve sirke ile marine ettiği kırmızı dolmalık biberlerden ikram etmişti son görüşmemizde. Daha önce hazır kavanozlarda satılanlardan alıyor, salatanın üzerine iri iri doğruyordum. Ancak evde yapılanın tadı kesinlikle bir başka güzel oluyormuş. Pazarda artık dolma yapmak için fazla kart ama közlenmek için ideal olan kırmızı biberlerden görünce almadan edemedim. Domates, köy biberi, salatalık derken torbalar doldu. Son anda gözüm pazarcının ayıkladığı balkabaklarına kaydı. Ne zamandır Küçük Evin Mutfağı’nda tatlı yapmıyordum. Ancak Ramazanda mutfakta tatlı olmazsa bir şeyler eksik kalıyor gibi. Dayanamadım aldım. Eve gelince iyice yıkadım balkabaklarını. İri doğranmış olanları ikiye böldüm. Geniş bir tencereye dizdim. Üzerine kaşıkla bol bol şeker serptim. 1 gece öylece beklettim. Ertesi sabah eriyen şekerle birlikte suyunu salan balkabaklarını çok kısık ateşte ocağa koydum. Hafif hafif hepsi iyice yumuşayana kadar pişirdim. Daha sonra kevgirle borcama çıkardım. Kalan şekerli suya 1-2 kaşık daha şeker ve biraz limon suyu ilave edip ocağın altını açtım. Şekerli suyun rengi koyulmaya başladığında biraz vanilya kattım içine. Altını kapattım. Hafifçe kıvamı artan şurubu kabakların üzerine döktüm. Bol cevizle süsledim. Soğumaya bıraktım.


Balkabağı ve Cadılar Bayramı Better Homes and Gardens'ın bu ayki sayısında Halloween yani Cadılar Bayramı nedeniyle bol bol balkabaklı tariflere yer verilmiş.
Cadılar Bayramı’nın hikayesi ise çok eskiye dayanıyormuş. Bundan 2000 yıl önce Kelt Uygarlığı ‘yeni yılı’, yazın bittiği, karanlığın arttığı, hasatın ve soğuk bir kışın başlangıcı olan 1 Kasım'da kutlarlar, yeni yıldan 1 gece önce (31 Ekim gecesi) ölülerin dünyası ile kendi dünyaları arasındaki sınırların yok olduğuna ve ölülerin hayaletlerinin dünyayı ziyaret ettiklerine inanırlarmış. Hayaletler tarafından farkedilmemek için korkunç maskeler takıp, kılık değiştirmeden evlerinden çıkmazlar, hayaletleri evlerinden uzak tutmak için kapılarının önlerine yiyecek dolu kaplar bırakırlarmış. Cadılar Bayramı'nda balkabaklarını oyarak yapılan ve adına "Jack-O'Lantern" denilen fenerler yapmak yüzyıllardır kutlamaların bir parçası olagelmiş. (Bu da ayrı bir hikaye aslında. )

Balkabağı içerdiği az miktarda kalori ve yağ oranına karşılık bol lifli bir sebze. Aynı zamanda vitamin A, B, potasyum, protein ve demir açısından zengin. Tatlılarda, çorbalarda ve hatta dekorasyonda kullanılıyor.

Posted by Picasa

8 Ekim 2006 Pazar

Kabak Çorbası

Malzemeler
4 adet kabak
1 patates
1 küçük soğan
4 bardak tavuk suyu + 1 bardak su
1 kahve fincanı krema
Yarım çay kaşığı muscat rendesi
tuz, karabiber, bir kaç dal dereotu

Yapılışı
Kabakların ve patatesin kabuklarını soyup iri iri doğrayın. Soğanı 2'ye ya da 4'e bölün.
5 bardak su ve tavuk suyu karışımına sebzeleri ilave edip tüm sebzeler iyice yumuşayana kadar orta ateşte pişirin. Daha sonra blendırdan geçirin. Kısık ateşte karıştırarak kıvamına bakın. Çok koyu ise bir miktar sıcak su ilave ederek yumuşatın. Ancak çok sulu olmamasına da dikkat edin. Ardından yavaş yavaş kremayı ilave edin. Tuz, karabiber ve muscat rendesiyle tadlandırın. 1-2 taşım kaynayınca altını kapatın. Bir kaç dal dereotu ile süsleyip servis yapın. Afiyet olsun...

4 Ekim 2006 Çarşamba

Ne okuyorum; "3 ayrı kitap, 3 ayrı destan"


3 ayrı kitap 3 ayrı destan. Latife Hanım'ı şu an elimden düşürmeden okuyorum. İpek Çalışlar bu kitapta son derece geniş ve kapsamlı araştırmaları ve topladığı belgelerle Atatürk'ün özel hayatında önemli bir yeri olan bu kadını anlatmış kitabında. Atatürk'ün özel hayatına dair dikkat çekici ayrıntılarla dolu.



Turgut Özakman'ın neden aylardır en iyi satanlar listesinden düşmediğini kitabını okuyunca çok daha iyi anladım. Şu Çılgın Türkler'i her Türk gencinin mutlaka okuması gerekir diye düşünüyorum. Okullarda basmakalıp anlatılan Kurtuluş Savaşı'nın gerçek belgelerle anlatılan hikayesi beni o yıllara götürdü adeta.



Kenize Murad, Sultan Murad'ın kızının torunu. Kaleme aldığı bu hikaye biraz kurgu biraz gerçek karışımı. Kurtuluş Savaşı'nda kazanılan zaferin ardından yurtdışına sürgün edilen bir ailenin dramı. Bir başka bakış açısı ve bir hayat mücadelesi. Çok etkileyici ve bir çırpıda okunuveren bir kitap.

3 Ekim 2006 Salı

Sonunda dayanamadım ben de bir "Ekmek Yapma Makinası" aldım!!!

Resimdeki ekmek Söke Un'un hazır buğday ekmeği karışımı ile yapıldı. Makina henüz çok yeni olduğu için sonucun garanti olacağı bir tarifle başlamak istedim. Sanırım doğru düşünmüşüm. Hafta sonu sabaha mis gibi kokan bu nefis ekmeğin kokusuyla başladık.

Ekmek yapmak başka birşeydir. Sadece mayayı değil, tüm düşüncelerinizi de katarsınız hamurun içine. Sonra kıvamını tutturana kadar yoğurur, yoğurur, bir süre beklersiniz sıcak bir kahve molasında. O sırada maya çalışır, canlanır adeta. Nemli bir bezin altında hamuru şımartır, yüceltir, kat kat kabartır. Maya tüm marifetini gösterirken siz de kahvenizin keyfini sürersiniz. Sonra tekrar sıvanır kollar. Mayalanan hamurunuz bir kez daha emek ister ellerinizden. Ardından sımsıcak fırına sürülür küçük somunlar. Siz ise sabırsızca fırının camından bakarsınız ara ara. Ekmeği pişerken izlemek zamanı dondurur adeta.
Pişerken de çalışır maya. Ekmeğiniz kabarıp kızarmaya başladıkça o enfes koku sızmaya başlar fırının kapağından. İnce ince önce mutfağınızı sonra evinizi sarar sarmalar. Siz ise çoktan düşüncelerinizi yoluna koymuş, huzuru bulmuşsunuzdur. Mayanın marifeti sadece pişen ekmeğin kıvamında değil, sizin ruhunuzda da doruğa ulaşır.

İşte ekmek yapmak böyle birşeydir. "Ben bir ekmek yapayım bari" demek basit bir açlık duygusunu bastırma amacından öte bir anlam taşır anlayacağınız. Ancak zaman ve emek ister.

Zamanın git gide yetmez olduğu günümüzde alternatif çözümlere yönelmek de bazen kaçınılmaz oluyor. Uzun süre direndim ama sadece hafta sonları eşimle birlikte aynı sofrada yapabildiğimiz sabah kahvaltılarında taze ekmek kokusunu bu kadar kolay yaşamanın cazibesine artık dayanamadım veee ben de bir ekmek makinası aldım:-)))

1 Ekim 2006 Pazar

Etli Türlü


Bakır tencerede pişen yemeğin tadı bir başka güzel olur derler. Bunun ne kadar doğru olduğuna denedikçe ben de tanık oluyorum. En basit yemekler bile bakırda piştiğinde daha bir lezzetli oluyor.
Geçen hafta yaptığım etli türlüyü yine bakır tencerede ve kısık ateşte pişirdim.
Yemeğe suyunu azar azar, gerektikçe ilave ettiğim için çok sulu olmadı. Ben kuzu etini tercih ettim. Ancak siz kuzu değil de dana etini tercih ediyorsanız, sebzeleri eklemeden önce etlerin pişmesi için kuzu etine göre biraz daha beklemeniz gerekebilir. Türlüyü genelde güveçte pişiriyorum. Eğer bakır tencereniz yoksa güveçte de etli türlünün çok lezzetli olacağından emin olabilirsiniz.


Malzemeler
1 kg kuzu kol (Kasaptan yemeklik hazırlatılmış, iri iri parçalanmış, fazla yağları alınmış olmalı)
1 adet orta boy soğan
1 çorba kaşığı salça (Salça yerine kabukları soyulmuş 2 adet domates kullanabilirsiniz)
2 adet patlıcan
2 adet kabak
2 adet patates
2 adet havuç
tuz, karabiber, kekik

Yapılışı
Parça etleri iyice yıkayıp mutfak havlusu ile fazla sularını alın. Soğanı ya rondadan geçirin ya da küçük küçük doğrayın. Etleri ve soğanı birlikte tencereye koyun, salçayı ekleyin ve orta ateşte etler suyunu salıp çekene kadar ara sıra karıştırarak pişirin. Etlerin üstüne gelecek kadar kaynar su koyup, ateşin altını kısarak yumuşayana kadar pişirin.
Bu arada patlıcanları alacalı soyun ve yarım başparmağınız boyutlarında doğrayın. Kabakları, patatesleri ve havuçları soyup aynı şekilde doğrayın. Etler pişince önce patates ve havucu bir süre sonra patlıcan ve kabağı ilave edin. Tuz, karabiber ve kekik ilave edip kısık ateşte ara sıra kaynar su ekleyerek pişirin.

(Kuzu eti yeterince yağlı olduğu için ben ayrıca yağ ilave etmiyorum. Salça yerine domates kullanacaksanız etler suyunu çektikten sonra domatesleri ilave etmenizi tavsiye ederim.)

Afiyet olsun...

25 Eylül 2006 Pazartesi

Bir Tatlı Hüzün...

Son yağmurlardan önce bahçeden çektiğim fotoğraflar... Güneşin ışıkları yaprakların arasından daha bir nazlı geliyor artık. Kuruyan yapraklar hafif hafif esen rüzgarda savruluyorlar. Sessizlik çökmüş her yere. Bu cam güzelleri önümüzdeki sezonu göremeyecekler. Tek sezonluk ömürlerine rağmen nasıl masum bir poz vermişler değil mi?


Bu bahçemin gülhatmisi. Yan bahçede de mor bir gülhatmi ağacı var. Birbirlerine nispet daimi çiçekler içerisindeler.


Sardunyalar neşeli çiçekler bence. O kadar çok açtılar ki bu sene...

Yaz sonu domatesleri. Geç büyüdüler. Artık yüzünü az gösteren güneşin de onları kızartmaya gücü yok. Bu sonbahar pek bir hüzünlü geldi sanki. Tatlı bir hüzün...

18 Eylül 2006 Pazartesi

Kabak Sufle



Eşimin ablasının hediye ettiği, Yunanistan'ın tanınmış aşçılarından Vefa Alexiadou'nun "Greek Cuisine " isimli kitabını karıştırırken dikkatimi çeken bu tarifi evdeki kabakları değerlendirmek için akşam yemeği öncesi denemeye karar verdim. Tarifte tereyağı kullanılıyordu. Onun yerine ben likit yağ tercih ettim. Çok hafif, kıvamı tok güzel bir sufle oldu. Biraz dinlensin, toplasın diye fırından çıkarıp, tezgaha bıraktım.
Akşam yemeğini afiyetle yedik. Karnımız doydu. Tabakları kaldırıp mutfağa gittiğimde tezgahın üzerinden "beni unuttun" dercesine bana bakan sufleyi gördüm. Artık yiyecek halimiz kalmadığından sufle bir sonraki gün yenmek üzere dolaba kaldırıldı:-(


Malzemeler
1 kilo kabak
tuz, karabiber
1/2 bardak sıvı yağ
1/3 bardak un
2 bardak ılık süt
4 yumurta (hafifçe çırpılmış)
250 gr ufalanmış beyaz peynir
1 demet dereotu (ince kıyılmış)
4 çorba kaşığı ufalanmış bayat ekmek içi

Yapılışı
Kabakların kabuklarını soyup yıkayın ve rendenin iri tarfıyla ya da arzu ederseniz mutfak robotunun rende aparatıyla rendeleyin.
Ayaklı bir süzgece koyup üzerine biraz tuz serpin ve altına bir kase koyarak 1-2 saat suyunu süzmesini bekleyin. Daha sonra kabakları avucunuz içinde sıkarak ayrı bir yere alın. (Benim bekletecek vaktim olmadığından kabakları 2 defa elimle iyice sıkarak tüm suyunun çıkmasını sağladım. Ancak vaktiniz varsa bekletmenizi tavsiye ederim)
Derin bir tencerede yağı kızdırın ve orta ateşte rendeleyip suyunu sıktığınız kabakları karıştırarak 10 dakika pişirin. Unu ilave edip 5 dakika daha sote edin. Ardından yavaş yavaş 2 bardak ılık sütü kabaklı unlu karışıma yedire yedire ilave edin. Kabaklar beşamel sos kıvamını (koyu boza kıvamı) alıncaya kadar ocakta karıştırın. Daha sonra altını kapatıp soğumaya bırakın.
Diğer tarafta yumurtalarınızı çırpın, beyaz peyniri çatalla ezin ve dereotunu kıyın.
Ilınan kabaklı karışıma önce peyniri ve karabiberi, ardından dereotunu ve çırpılmış yumurtayı karıştırarak ilave edin.
Fırına dayanıklı derince bir kabı yağlayın ve hazırladığınız ufalanmış ekmek içlerinin yarısını serpiştirin. Daha sonra kabaklı karışımı da fırın kabına döküp en üstüne yine kalan ekmek içlerini serpiştirin.
180 derecede önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 1 saat pişirin. Fırından çıktığında bir süre dinlendirip ardından servis yapmanızı tavsiye ederim. Afiyet olsun... Pınar

17 Eylül 2006 Pazar

Geçmişin Bakır Kaplı Büyüsü


Bu resimdeki bakır sürahi ve tepsi yaklaşık 60 ila 80 yıllık. Sürahinin içi kalay ile kaplı. Paşabahçe'den bu bakır tepsinin içerisine tam oturan oval bir cam kase aldım. Kahve servisinin yanı sıra salata servisinde de bu cam kase sayesinde kullanabiliyorum bu tepsiyi.
Bendeki bu antika tutkusunun başlangıcı evlendiğim yıllara dayanır. ilk olarak nişanımda kayınvalidem çok şık bir gümüş tabak ile getirmişti nişan çikolatalarını. Sonradan öğrendiğime göre eşimin ailesinde nesillerdir kuşaktan kuşağa erkek evlatların nişanlarında, nişan çikolatalarının koyulduğu el yapımı bir tabakmış bu. Nefis çikolatalar ile süslenmiş bu gümüş tabak kimbilir benden önce daha kaç genç kızın nişanında titreyen ellerine verilmişti...
Antika tutkusu insanı bir kere sardı mı bundan kurtuluş da olmuyor. Gümüş bir tabak ile başlayan bu merak, tuğralı aynalar, zarflı kulpsuz incecik porselen fincanlar, anneannemin taa saraydan geldiğini söylediği dantel gibi dokunmuş kül tablaları, gümüş kaşıklar, pasta takımları ve daha niceleri ile geçmişin büyüsüne hapsetti beni.
Geçtiğimiz günlerde sevgili arkadaşım Ayten'e sabah kahvaltısına gitmiştim. Ne zamandır aradığım bakır tencereleri Ayten'in mutfağında gördüğümde o da bana bunun hikayesini anlattı.
Oğlunun okulunda tanıştığı İtalyan bir bayandan öğrenmiş Ayten bu adresi. Ne ilginç değil mi? Kendi ülkemizdeki adresleri yabancılardan öğreniyoruz!:-)
Amerika'da ve İtalya'daki tanınmış dekorasyon mağazalarına, dizaynları bu ülkelerdeki firmalara ait bakır tencereler, tavalar, şamdanlar ve daha neler neler üretiyor, aynı zamanda Türkiye'nin dört bir yanından gelen antika bakır objeleri toplayıp satıyorlar. Kahvaltı sonrası Ayten ile burayı yani Hak Art'ı ziyarete gittik. Cumartesi günü gittiğimizden firmanın sahibi Mehmet Bey ile tanışamadım ama Mehmet Bey'in yardımcısı Özcan Bey bizi çok güzel bir şekilde yönlendirdi ve yaklaşık 5 kata yayılmış antikalar ve yeni üretim bakır tencere takımları arasında kendimi kaybettim.
Bakır tencerede pişen yemeğin lezzetinin bir başka olduğu söylenir hep. Bunun ne kadar doğru olduğuna artık tanık oluyorum. Günlük kullanımda dikkat edilmesi gereken en önemli unsur kullanılan bakırın kalayının bozulmamış olması. Aksi takdirde, yani kalaysız kullanıldığında bakırın zehirleyici bir özelliği var.
Dekoratif kullanılıyorsa üzerine direkt yiyecek maddesi koyulmadığı takdirde bir sakıncası yok.
İlgilenenler için Hak Art'ın adres ve telefon bilgilerini aşağıda veriyorum. Bu hafta sonu bakır tencerede pişiridiğim etli türlünün tarifini de ilk fırsatta vereceğim. Sevgilerimle, Pınar
Hak Art
Dekoratif Eşya ve Metal Sanayi A.Ş.
Mehmet Doğan
Özcan Yurtbeğendi
Bakır ve Pirinç Sanayicileri Sitesi
Menekşe Cad. No.3 Beylikdüzü- Büyükçekmece İstanbul
Tel: 0212 876 2686
www.hakart.com.tr

Bu bakır tepsi de zamanın izlerini taşıyor. Bahçemize düşen çam kozalakları ve mumlar ile salonumuza hoş bir hava verdi. Bazı akşamlar ışıkları ve televizyonu kapatıp mumlarımızı yakıyor ve CD'ye güzel bir müzik koyup kahve keyfi yapıyoruz.


Bu eski bakraç da bir zamanlar alt kısmından bir yara almış ve tamir görmüş. Kim bilir ne oldu??? Ben içini kalay ile kaplattırdım. Bahçede içini buz ile doldurup şarap şişelerini soğutmak için kullanmayı düşünüyorum.


En sevdiğim parçalar ise bunlar. Tahta kaşıklarımı koyduğum bakır kap 100 küsür yıllık Türkmen işi. Her iki yanındaki kulplar çok hoşuma gitti. Dökme pirinç havan o kadar ağır ki yerinden oynatmak güç istiyor.

14 Eylül 2006 Perşembe

Evde Konserve Yapımı


Eşimin çalıştığı bir haftasonu 2 senedir yapmayı düşündüğüm ama bir türlü fırsat bulamadığım kışlık konserve hazırlamaya karar verdim. Cumartesi sabahı ilk iş olarak pazara gittim ve yazın en bol bulunan sebzelerinden aldım; domates, biber ve taze fasulye.
Sevgili Emel'in hazırladığı Yemek Günlüğüm'ün sayfalarında gezinirken "Kış Hazırlıkları" linkindeki tariflerini denemeye karar verdim.
Küçük Evin Mutfağı'nın pazar kahvaltılarında menemen sık sık yapılır. Yaz mevsiminin güzel domatesleri elimizin altındayken kışın da bunlardan istifade edebilmek amacıyla menemenlik konserve tarifi ne zamandır aklımdaydı. Bunun yanı sıra yazın en sevilen sebzesi olan taze fasulye konservesi de kışın iyi gider diye düşündüm.
Konserveleri hazırlamak neredeyse yarım günümü aldı. En fazla el oyalayan domateslerin kabuklarının soyulması, biberlerin çekirdeklerinin çıkarılması ve fasulyelerin ayıklanması ile geçen hazırlık aşamasıydı.
Tariflerde göreceğiniz gibi Emel kavonozları düdüklü tencerede kaynatmış. Ben ise buharlı pişiriciyi tercih ettim. Süreleri Emel'inkilerle aynı tuttum.
Tariflerin yorumlarında kapakların mümkünse yeni ve iyice temizlenmiş olmasının yanı sıra sımsıkı kapanmaları gerektiği ile ilgili püf noktalarını okudum. Emel'in tam da tarif ettiği gibi yapınca tüm kavanozlarım tuttu. Yani kavonozlanıp, kaynatılan ve ardından 1 gün boyunca tezgahın üstünde başaşağı bekleyen konservelerimden ertesi gün ters çevirdiğimde hiç bir sızıntı olmadı. Kapaklar içeri doğru hafifçe bombe yapmıştı ve sanki içinde gazlı bir sıvı varmış gibi guruldadılar:-))



Yıkanmış, kabukları soyulmuş domatesler ve çekirdekleri çıkarılmış biberler küçük küçük doğranıp kavanozlara doldurulduktan sonra kaynamaya bırakıldılar.


Kaynama süresi dolan kavanozlar 1 gün boyunca böyle başaşağı bekletildiler.



Konserveler ertesi gün heyecanla çevrildiler. Tuttukları anlaşılınca kurdelalarla süslendiler.

Pınar

Doktor Kontrolünde Diyet

Diyet programı ile ilgili yazımı herhangi bir yanlış anlaşılmaya / yönlendirmeye imkan vermemek amacıyla sayfalarımdan kaldırıyorum. Sağlıkla kalın...

13 Eylül 2006 Çarşamba

İSKENDERİYE.COM'UN ALT SİTESI GURME.NET'İN HIRSIZLIĞI VE UTANMAZLIĞI

Yine bilgi hırsızlığı. Mutfakta Zen'in ilk olarak fark ettiği bir başka Kanaltürk hikayesi ile maalesef yine karşı karşıyayız.
www.iskenderiye.com'un alt sitesi olan www.gurme.net bizlerin çabalarını, yazılarını, emeklerini, hatta kendi hayatımıza dair ve gurme.net okuyucularını ilgilendirmeyen özel yazılarımızı izinsiz olarak yayınlıyor, yani çalıyor.
Gurme.net'in bu hareketini kınıyor ve derhal sonlandırılmasını talep ediyorum.
Hakkkımızı hep birlikte savunalım. Tüm blog dostlarımı Gurme.net'in bu ahlak dışı hareketini engellemek için gerekeni yapmaya davet ediyorum.

Bu sitenin domain sahibi ile ilgili bilgiler aşağıda:

Registrant:
İbrahim Karaçoban (GURME-NET-DOM)
Fevzi Çakmak Mah. Çukurca Sk. No.8 Kadıkoy
İstanbul, 34000
0212.265 8565
0212.265 8565

Şikayetlerinizi ayrıca info@iskenderiye.com adresine yazmayı unutmayınız.

Sevgiler, Pınar

Son Durum: gurme.net'in bloglarımızda yazılanları sayfalarına birebir taşımaları ile ilgili son durum hakkında bu yazının yorumlarını okumanızı rica ediyorum. Bu gibi durumlar için bizim alabileceğimiz önlemler mevcut.
Blogger'da Settings / Site Feed seçeneği altında "publish site feed"i "no"yu seçerek tamamen inactive edebilir, ya da "yes"i seçip, "descriptions" bölümünde "short"u seçerek RSS ile beslenen sitelerin sayfalarınızdaki her yeni yazının sadece ilk paragrafını (255 karakter) görmelerini sağlayabilirsiniz. Ben ikinci alternatifi tercih ettim. Bilgilerinize... Pınar

11 Eylül 2006 Pazartesi

Size söyleyeceklerim var ne zamandır...

Herkese merhaba... Bakıyorum artık Küçük Evin Mutfağı'na pek uğramıyorsunuz. Haklısınız da... Mutfakta kimse yok çünkü.
Bir süredir mutfağa giremiyor, hatta girmek istemiyorum. 1 aydır diyetisyene başladım. Rejim yapmaya çalışıyorum (!). Çünkü vücudum artık kaldıramadı. Hayır hayır yemekleri değil.
Keşke yemekten olsa......
Neden sizlerle paylaşamadım şimdiye kadar bilemiyorum. Aslında denedim. Defalarca neler yaşadığımı, hissettiğimi yazdım, ardından sildim.
Nedendir bilemiyorum. Bir cesaret geldi bana. Yazmak ve rahatlamak istiyorum artık. Paylaşırsam şeytanın bacağını kırarım diye belki... Her neyse işte yazıyorum.
Ailemizi büyütme çabalarımız doğrultusunda geçen seneden beri 3 ayrı hamilelik, 3 ayrı gebelik kaybı yaşadım. Sonuncusu bu sene 14 Ağustos'ta gerçekleşti. Bu süre zarfında 61-62 kilolardan 71 kiloya kadar çıktım. Üzüldüm, bazen ağladım, bazen ağlayamadım. Ne kadar güçlü bir kadın olabildiğime şaştım zaman zaman.
Geçmişten çok fazla söz etmek, sizleri de üzmek istemiyorum. Bu durumda daima geleceğe bakmazsam hiç yol katedemem yoksa. Güzel gelişmelerden bahsetmek istiyorum.
Artık yeni bir doktorumuz var. Sevgili arkadaşım Solin'in aylardır ısrar edip benim bir türlü randevu almadığım doktor. En sonunda karar verdim, randevu aldım ve gittim. İyi ki gitmişim. "Keşke daha önce gitseydim" demiyorum, herşeyin bir zamanı var zira. Sağol Solin'ciğim.
Şimdilerde yeni doktorum, testlerim, tetkikler, ufak operasyonlar ile geçiyor zaman. Mutfağa bir süre daha giremeyeceğim. Diyete de devam, tam 3.5 kilo oldu toplamda. Biraz moralim geldi yerine tabii.
Yeni bir başlangıç yeni umutlar demek. Ara ara sizleri de haberdar edeceğim. Dualarınızı eksik etmeyin... Sevgiler. Pınar

28 Ağustos 2006 Pazartesi

Sonunda...

Dün (Pazar günü) evdeki bilgisayar ile 3 saatlik uğraş ve ardından bu sabah 08.30'dan 10.30'a kadar ofiste çabalayıp, hafif tırlatma nöbetleri geçirdikten sonra nihayet blogger ile aramızdaki problemi çözüp resimlerimi yüklemeye tekrar başladım.
Bu Pazar eşimin Formula1'de olmasından fırsat bulup bir miktar kış hazırlıklarına ayırdım günümü. "Yemek Günlüğüm"de Kış Hazırlıkları linkinde gördüğüm ve geçen sene yapma fırsatı bulamadığım kışlık menemen ve taze fasulye konservelerini hazırladım.
Konserve yapımından 1 gün önce Eminönü'ne gidip yeni kavanozlar, konservelerimi süslemek için kurdelalar vs. aldım. Eminönü'nde, Mısır Çarşısı'nda gezinmek kalabalığa ve sıcağa rağmen çok keyifliydi. Çok fazla vaktim olmadığından ve biraz da sıcak yüzünden fazla zaman geçirip Mısır Çarşısı'nın resimlerini çekemesem de kış hazırlıklarının detaylarını sizlerle ilk fırsatta paylaşacağım. Sevgilerimle... Pınar

21 Ağustos 2006 Pazartesi

Bloglardan 2 Başarılı Deneme; Cevizli Börülce Salatası & Çikolatalı Muffin

Börülce Salatası
2 hafta önce sevgili Tijen "Yeniden Burhaniye" başlıklı yazısında Kemaliye'den öğrendiği bir börülce tarifinden bahsetmişti. Sağolsun yorumlar bölümünde ben rica edince nasıl yaptığını harfi harfine de yazmış.
Zeytinyağlı börülce bizde çok gitmediğinden açıkçası pazar tezgahında börülceleri görsem de pek almaya yanaşmıyordum. Taa ki Tijen'in bu tarifine kadar. Değişik bir salata/meze tarifi arıyorsanız mutlaka denemenizi öneririm. Nefis oldu.



Tarif yorumların altında olduğundan buraya da Tijen'in aynı yazdığı şekilde kopyalıyorum.

"pinar'cigim, dün yaptigim börülce söyle idi: önce cevizleri iyice dövdüm. diyelim ki bir su bardagi. ona yarisi kadar su koyup bir kaç saat beklet. o arada börülcelerini az tuzlu suda hasla. cevizlere tuzla dövdügün 2 dis sarimsak ve sirke ekle (2-3 çorba kasigi olabilir, zevke göre) ve karistir. haslayip süzdügün börülceyi rengi parlasin diye soguk sudan geçir ve sosla karistir. orjinalinde zeytinyagi yok ama ben biraz mandalina aromali zeytinyagi koydum."

Ceviz börülceye çok yakışıyor. Sarımsak ve sirke son derece aromatik bir lezzet veriyor. Ben bu salatadan bolca hazırlayıp 1-2 akşam servise çıkardım. Ne lezzetinden ne de diriliğinden hiçbir şey kaybetmediler.

Çikolatalı Muffin



Diğer bir deneme ise Ev Cini'nin sayfalarından; "Çikolatalı Muffinler". (Bu linki tıklayarak tarife ulaşabilirsiniz.)
Tatlı konusunda çok iddialı olduğumu söyleyemem. Allahtan böyle güzel ve uygulama sonrası bu denli başarılı tarifler arada elime geçiyor da bu açığımı az da olsa kapatabiliyorum.



Ev Cini tarifi tane tane yazmış. Ölçüler ideal. Pişirme süresini aynen yazıldığı gibi 190 derecede (turbosuz fırın için) 25 dakika olarak tuttum. Çikolataları Ev Cini'nin tarifin sonuna eklediği nota uyarak bütün halde kek hamuru arasına koydum. Fırına girmeye hazır kağıt kek kalıpları kullandım. Keki ısırdığınızda içinden akan çikolatanın tadına doyum olmuyor.
Ancak bir dahaki sefere bu kalıpların bulabilirsem bir küçüğü ile deneyeceğim bu tarifi.
Sevgiler, Pınar

Közlenmiş Patlıcan Salatası


Yemek etkinliklerine çok istesem de hep bir sebeple bir türlü katılamamıştım. Bu nedenle 13. "Salata YE!" konulu etkinliğe katılmayı çok arzu ettim ve önceden hazırlık bile yaptım. Yazın bu sıcak günlerinde sık sık yaptığım ve yiyenlerin çok beğendiği közlenmiş patlıcan salatası bu etkinliğe çok yakışır diye düşünerek bir kaç gün öncesinden bu etkinlik için yazımı hazırladım ve geçen Salı gönderilmek üzere draft olarak kaydettim. Fotoğraflar zaten hazırdı. Zira o kadar çok yapılıyor ki bu salata Küçük Evin Mutfağı'nda, ben de fotoğraflarını çekmeden duramıyorum.

Ancak gelin görün ki evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor. Sevgili Pınar B. K.'nın yorumlarında değindiği şu "aileyi büyütme" çalışmalarımız zaman zaman zor dönemeçlerden geçiyor. Geçen hafta bazı sağlık sorunları nedeniyle 1 hafta izin aldım. Bu arada Küçük Evin Mutfağı'na boş vakitlerimi ayırmayı planlamıştım. Zira bu küçük mutfak her daim rahatladığım, huzur bulduğum bir köşe olmuştur benim için. Ancak maalesef evdeki ADSL bağlantımız arızalandığı için geçen hafta izinli olduğum süre boyunca evden hiçbir şekilde internete bağlanamadım. Yemek Etkinliği de, sizler için hazırlıklarını yaptığım diğer yazılar da draft'larda bekledi 1 haftadır.

Kısmet bugüne imiş...

Közlenmiş Patlıcan Salatası

Malzemeler
2 adet büyükçe taze bostan patlıcanı
1 adet kırmızı soğan
2 adet domates
yarım demet maydonoz
zeytinyağ, limon, tuz


Yapılışı
Bostan patlıcanlarını iyice yıkadıktan sonra kabuklarını soymadan çiçek yağ ile her tarafını yağlayıp, fırınınızın en üst derecesinde közlenmeye bırakın.
Kırmızı soğanları piyazlık doğrayıp, bol tuzla ovun ve acısı çıkınca suyla yıkayıp süzmeye bırakın.
(Soğanları salataya ilave ederken elinizle fazla suyunu sıkın)
Domatesleri küçük küçük doğrayın. Maydonozları kıyın.
Patlıcanlar iyice közlendiğinde elinizi yakmamaya dikkat ederek, saplarından tutarak bıçakla kabuğunu bir yüzünden ortadan ikiye kesin ve bir kaşık yardımıyla içlerini çıkarın.
Sıcakken keskin bir bıçak yardımıyla ince ince kıyın.
Közlenmiş patlıcanı ılındığında diğer malzemeyle birlikte karıştırın. Zeytinyağ, tuz ve limon ile tadlandırın. Afiyet olsun....

7 Ağustos 2006 Pazartesi

Bahçede 2 kişilik barbekü

Sadece salata, köfte ve sosis. Fazlası yok. Çünkü yediklerimiz üstümüzde kalıyor. Sıcaklar da öyle bir bastırdı ki zaten yemek insanın içinden gelmiyor.


Son zamanlarda sıkça yaptığım patlıcan salatası sofranın ortasında. Tarifini "Salata YE!" etkinliğine saklıyorum. Havada yaprak kıpırdamıyor. Allahtan ateşin başında ben değilim.


Ben ne mi yapıyorum??? Bir elimde fotoğraf makinası bir elimde bir kadeh şarap, bir yandan kıkırdayıp bir yandan aşçının fotoğraflarını çekiyorum.