2 Mayıs 2007 Çarşamba

Bir not...

Bir süredir, hatta taaa son kandilden bu yana Küçük Evin Mutfağı'ndan biraz uzak kaldım. Malum koşuşturmalarımız, zamansızlık vs. nedeni ile kısa bir süre daha aranızda olamayabilirim ama merak etmeyin, mutfakta tencere hala sıcak:-)

Hepinize içten sevgiler...

Pınar

3 Nisan 2007 Salı

Kandillerde Helva Kavurmak... (İrmik Helvası)

Ne yalan söyleyeyim evlendiğimden bu yana kandillerde sadece büyükleri arar, kandilllerini kutlar, o geceye özel dualar ederdim ama geçen haftaki Mevlid Kandili'ne kadar hiç helva kavurmamıştım.

Dün gece yattığımda helva kavurmanın nasıl bir özelliği olduğunu düşündüm. Neden büyüklerimiz kandillerde helva kavurmuşlar? Benim cevabım bu yazıda saklı.

"Mutfakta ocağın başındayım. Kocaman bir tencerede irmiği, tereyağ ve çam fıstığı ile kavuruyor ve içimden bildiğim duaları fısıldıyorum. Ocağın üstündeki hafif ışık aydınlatıyor sadece mutfağı. Radyoda TRT'nin Mevlid Kandili özel programında ilahiler okunuyor. Ayakta durmaktan biraz belim ağrımış. Semoş henüz ışıklarını yakmadığım salonda koltuğun üstünde sessiz sessiz oturuyor. Babamız daha eve gelmemiş henüz. Tereyağının ve irmiğin kavruk kokusu mutfaktan ağır ağır yayılmaya başlamış.
Önce ölmüşlerimizi hatırlıyorum. Eşimin, benim ailelerimizin... Sırasıyla onların ruhuna okunuyor dualar. Ara ara gözlerim nemleniyor. Sonra devam ediyorum sahip olduklarımız ve olmasını istediklerimiz için, sevdiklerimiz için. Garip bir huzur var evin içinde. Ben o ocağın başında dualar eder, helvayı kavururken, o mutfakta yanlız olmadığımı hissediyorum."

İrmik Helvası (Ekrem Muhittin Yeğen'in kitabından alınmıştır.)

Malzemeler
2 bardak irmik
165 gr tereyağ (ben 150 gr kullandım)
Yarım kahve fincanı çam fıstığı
1 bardak + 1 bardaktan bir parmak az şeker
3,5 bardak süt

Yapılışı
Tereyağını orta ateşte eritip kızdırın. İrmiği ve çam fıstığını ilave edip ortadan biraz daha az ateşte irmiğin meyanesi gelene kadar en az 40-50 dakika kavurun.

(İrmiğin meyanesi Ekrem Muhittin Bey'e göre çam fıstıklarının renginin pembeleşip, irmiğin renginin ise altın sarısına dönmesi ile oluyor. Meyanenin gelmeye başladığını fıstıkların sararmasından anlayabiliyorsunuz. Eğer irmiğin rengi zamanından önce birden koyulmaya başlarsa kavrulmaya yüz tutmuş demek oluyor ve hemen ateşi kısmanız tavsiye ediliyor kitapta. 40-50 dakikadan önce meyanesi gelen irmik helvasının pek lezzetli olmayacağı belirtiliyor. )

Diğer yanda sütü kaynatın. İrmik kıvamına geldiğinde yavaş yavaş kaynar sütü irmiğe ilave edin. (Dikkat! İrmik tenceresi çok sıcak olduğundan süt ilave edildiğinde sıçramaya başlıyor. Sütü irmiğe çok yavaş koymalısınız ki yanmayasınız.) İyice karıştırıp şekeri ilave edin. Şekeri irmiğe karıştırarak yedirin. 10-15 dakika çok hafif ateşte demlendirin. Daha sonra ocağın altını kapayıp 15-20 dakika kadar ılınmaya bırakın. Karıştırıp servis tabaklarına paylaştırın. Eşe, dosta, komşunuza dağıtın. Afiyet olsun.

YAZIYA BİR NOT
"Kırım, Dağıstan, Azerbaycan Anadolu, İran ve Irak Türklerindeki bir inanca göre ölülerin ruhları Cuma akşamları evlerine gelir evin fertlerini adeta kontrol eder, onlar iyi ve güzel işler yapıyorlarsa mesela Kur' an okutup, helva kavurup aile ve çevre fertleri ile iyi geçiniyorlarsa, mutlu olarak dönerler. Sarhoş, kavgacı, geçimsiz, haksızlık yapan bir yaşam içerisinde iseler mutsuz dönerler. Bazı yörelerde "çocuklara güzel otur, dedenin ruhu ziyarete geldi bak, şimdi percerede" denildiği de olur. Adeta bu dünyadan göçenlerle bu dünyada kalanların ruhları arasında süreklilik arz eden bir iletişim vardır.
Ruhların koku aldıkları inancı vardır. Bunun içindir ki, kandillerde simit, arife ve cuma günlerinde lokma ve helva yapılır. Bunlardan ev halkının yanı sıra konu-komşu ve herkese ikram edilir. Böylece ölülerin ruhunun şad olduklarına inanılır. Ayrıca meleklerin güzel kokudan zevk aldıkları çirkin kokudan rahatsız oldukları inancı da vardır. Buradan hareketle iyi olduğuna inanılan yağ ve un kokusu mübarek olduğu kabul edilen gecelerde kokutularak melekler vasıtasıyla ölülere şefaat dilenilmiş olması da düşünülebilinir. "
Dr. Yaşar Kalafat'ın "Türk Halk İnançları" adlı e-kitabının tanıtım notlarından alınmıştır.

28 Mart 2007 Çarşamba

Baharla birlikte...

Bir süredir Küçük Evin Mutfağı’nı ben de sizin gibi uzaktan izliyorum. Tarifini koyarken tereddüt ettiğim, pek sevilmediğini düşündüğüm zeytinyağlı baklanın meğer ne çok seveni varmış. Baklaya gelen yorumlar bunun en güzel kanıtı.

Küçük Evin Mutfağı bir yaşını doldurdu bu arada. Nasıl geçti bir koca yıl... İnanması zor. Zaman hızla akarken “yakalabiliyor muyuz acaba geçen anları?” diye sorguluyorum. Bazen yakalıyor, bazen kaçırıyoruz. Amaç daha fazlasını yakalayabilmek olmalı.

Nane Limon’un yazarı Münevver “Baharın gelişiyle birlikte mutfak kokularımız da değişti” demiş son yazısında. Çok güzel ifade etmiş baharın mutfaklarımıza gelişini. Artık daha taze, daha çeşitli otlar, sebzeler olacak tezgahlarda.

Bizim evde hazırlıklar biraz geç ve yavaştan olsa da başladı artık. Bu günlerde geçen seneden buzluğuma kaldırdığım ve bir türlü pişeremediğim enginarları pişiriyor, buzluğumu, erzak dolabımı boşaltıyorum.

Evde bahar temizliği ise havaların biraz daha ısınıp, kaloriferlerin sönmesine kadar bekleyecek. Sonra perdeler, halılar yıkanacak, dolaplar boşaltılıp havalandırılacak, çamaşır makinası defalarca çalışacak.

Küçük Evin Mutfağı’nın bahçesinde ise yorucu bir çalışma oldu 2 hafta önceden. Yeni çim tohumları ekildi, çiçek fidelerinin ekileceği bölümlerde toprak kabartıldı. Güller budandı. Çimler minik minik çıkmaya başladılar bile. Bugün yarın rengarenk çiçekler ekilecek bahçeye.
Bahar yeniden doğuş zamanı. Hem tabiatta hem de kendi içimizde. Herhalde bu nedendir “bahar temizliği” denmesinin. Arınıp yenileniyoruz baharla birlikte. Sadece bedensel ya da fiziksel değil, ruhen de temizlenmek olmalı bu aynı zamanda.

Baharın herkese güzellikler getirmesi dileklerimle, Pınar

Resimler picturesnow.com'dan alınmıştır.

10 Mart 2007 Cumartesi

Şimdi Bakla Mevsimi; Zeytinyağlı Taze Bakla

Taze bakla genellikle çok sevilen bir sebze değildir. Ancak benim gibi bakla sevenlerdenseniz, bu tarifi kesinlikle denemenizi öneririm. Annemin çok eski bir yemek kitabından (Hürriyet Gazetesinin verdiği Yemek Ansiklopedisi idi sanırım) seneler evvel denemiştik bu tarifi. Çok hoşumuza gittiği için her sene bu tarif ile mevsiminde zeytinyağlı taze bakla pişirir, az sarımsaklı yoğurtla servis yaparız.
Antepli bir arkadaşımın annesinin pişirdiği, etli, nohutlu ve yoğurtlu sıcak bakla yemeğini de çok beğenmiştim. Nasıl yapıldığını unuttum ama lezzeti hala aklımda.

Malzemeler
1 kg taze bakla
Yarım bardak zeytinyağı
2 baş soğan
5 adet taze soğan
2 tatlı kaşığı toz şeker
1 çorba kaşığı tuz
1 çorba kaşığı un
Yarım limon suyu
1 demet dereotu

Yapılışı
Soğanları soyun. Taze soğanları ayıklayıp yıkadıktan sonra incecik kıyın. 1 çay fincanı su ile unu ezin.
Tencereye zeytinyağını, iki bütün soğanı, ezilmiş unu 2-3 bardak sıcak su ile karıştırarak ekleyin. Tuzu ve şekerini atın, bir taşım kaynatıp ateşten alın.
Baklaları ayıklayıp, yarım parmak kadar doğrayın, yıkayıp suyunu süzün. Tencerenin içine yerleştirinve üzerine yarım limonun suyunu dökün. Taze soğan ve yarım demet kıyılmış dereotunu üzerine serpin.
Orta ateşte 4-5 dakika tencerenin kapağını açık tutarak, daha sonra kapağı kapatıp kısık ateşte baklalar ezilmeden yumuşayana kadar ve dibini tutmadan suyunu çekinceye kadar pişirin.
Baklaları kabında soğutup daha sonra servis tabağına alın. Geri kalan yarım demet dereotu ile süsleyip servis yapın. Afiyet olsun

5 Mart 2007 Pazartesi

Sebze Graten



Malzemeler
2 orta boy patates
1 adet havuç
8-10 dal brokoli
8-10 adet brüksel lahanası

Beşamel Sos için
2 çorba kaşığı tereyağı
3 çorba kaşığı un
1,5 su bardağı süt (soğuk)
1 çay bardağı krema
1 yumurta sarısı
1 su bardağı kaşar rendesi
Tuz (veya yerine sebze tuzu) , karabiber, muscat (Mini hindistan cevizi)

Yapılışı
Sebzeleri iri iri doğrayıp hafif diri kalacak şekilde haşlayın. Bunun için kaynar suya önce patates ve havuçları, 3-5 dakika sonra bürüksel lahanalarını, 1-2 dakika sonra da brokoliyi ilave edip bir kaç taşım kaynattıktan sonra altını kapatın ve hemen süzdürün.

Teflon tavada ya da kaserolde tereyağı eritin. Unu ilave ederek tahta bir kaşıkla yağı una yedirene kadar karıştırarak kavurun. Unun yanmamasına dikkat edin. Daha sonra kaşık yerine bir tel çırpıcı alarak, soğuk sütü azar azar un ve yağ karışımına yedirerek ilave edin. Koyu boza kıvamında bir karışımınız olmalı. Buna göre süt miktarını artırıp eksiltebilirsiniz.
Beşamel sosunuz hazır olduğunda ocağın altını kapatın. 1 çay bardağı kremayı ve kaşar rendesinin yarısından biraz daha azını sosa ilave edin. Karıştırın. Tuzunu (ben bir miktar da Vegeta marka sebze tuzu veya 1 adet tavuk suyu bulyon ilave ediyorum), karabiberini ve yarım çay kaşığı kadar muscat rendesini ilave edin. Biraz ılınana kadar bekleyin. Bu arada kabuk tutmaması için ara ara karıştırın. Ilındığında yumurta sarısını ilave edin. Karışımı fırın kabına aldığınız haşlanmış sebzelerin üzerine dökün. Kalan kaşar rendesini en üste serpip 200 derecede önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirin. Servisten önce 15 dakika dinlendirin.
Afiyet olsun.

Pancar Turşusu




Malzemeler
5-6 adet orta boy pancar
1 çay bardağı sirke
1 silme tatlı kaşığı tuz
2 tepeleme tatlı kaşığı şeker
2 diş sarımsak (ezilmiş)

Yapılışı
Pancarları kök ve saplarını kestikten sonra kabuklarıyla birlikte iyice yıkayıp düdüklüye koyun. Üzerini örtecek kadar su ilave edip pişirin. (Tefal düdüklüde pim 1. derecede iken, ilk buhar sesi duyulduktan sonra yaklaşık 15-20 dakika pişirmek gerekiyor.) Bıçak batırdığınızda rahatlıkla içine giriyorsa pişmiş demektir.
Pancarları tencerenin dışına alıp, elinizin dayanacağı kadar soğuduğunda (çok soğumasın) parmaklarınızla ovalayarak kabuklarını soyun ve yaklaşık 1cm kalınlığında dilimleyip tekrar içinde kaynattığınız suyuna koyun. Bu suya 1 çay bardağı sirkeyi, tuzu, şekeri ve sarımsağı ilave edin. Bu şekilde soğutup buzdolabına koyun ve 1 gece bekletin. Ertesi gün servise hazırdır.
Afiyet olsun.

Kesme Ev Makarnası



Malzemeler
2 bardak un
1 yumurta
Yarım çay bardağı süt
Yarım tatlı kaşığı tuz
(Not: Orjinal tarifte bu ölçülerin 2 katı verilmişti. Biz 2 kişi olduğumuzdan malzemelerin yarısı yeterli oldu.)

Yapılışı
Unu yoğurma kabında eleyip ortasını açın. Yumurtayı sütü ve tuzunu ilave edip yoğurun. Sertçe bir hamur elde edene kadar gerekirse azar azar süt ilavesiyle yoğurmaya devam edin. Hamuru 2 parçaya ayırıp üzerin nemli bir bez örtün ve yaklaşık bir saat dinlendirin.
Dinlenmiş hamurları hafifçe unladığınız zemin üzerinde merdane ile 2-3mm kalınlığında açın. 2 yuvarlak parça elde edeceksiniz. Bu parçaları da yine bir saat dinlendirin.
Keskin bir bıçak yardımıyla önce uzunlamasına, daha sonra enine ince ince kesin.
Elinizle ayırarak bir gazete kağıdı üzerine serpin. Kuru bir yerde 1 gün bekletin. Hamurlar kuruduğunda pişmeye hazırdır.

2-3 litre suyu ocağa koyun. Tuz ve 1-2 kaşık sıvıyağ ilave edin. Fokurdayınca makarnaları ilave edin. İyice yumuşayana kadar haşlayın. Daha sonra soğuk suya tutmadan sadece süzün ki lezzeti kaybolmasın.
2-3 kaşık tereyağını eritin. Süzdüğünüz makarnaları ilave edin. Kısık ateşte karıştırarak 3-5 dakika pişirin. Gerekirse biraz daha tuz ilave edebilirsiniz.
Dilerseniz beyaz peynir rendesi ve kıyılmış maydonozla, dilerseniz sade servis yapın.
Afiyet olsun.

Zeytinyağlı Pırasa



Malzemeler
5-6 dal pırasa
2 adet havuç
1 çay bardağı pirinç
1 çorba kaşığı şeker
2 çorba kaşığı limon suyu
1 çay bardağından biraz az zeytinyağ
1 bardak sıcak su
Tuz, kıyılmış maydonoz

Yapılışı
Pırasaların en uçtaki yeşil yapraklarını kesip atın. Kalan kısımları iyice yıkadıktan sonra 3-4 cm uzunluğunda verev kesip hazırlayın. Havuçları soyup onları da verev kesin.
Zeytinyağını yayvan bir tencere kızdırın. Önce havuçları ilave edip 1-2 dakika çevirin. Ardından pırasaları ekleyin. 2-3 dakika zeytinyağda kavurun.
Pirinci yıkayın ve pırasaların üzerine serpin. Sıcak suyu, tuzu, şekeri ve limon suyunu koyun. Ateşi biraz hafifletip pişirin. Pirinçler suyunu çekerse biraz daha sıcak su ilave edebilirsiniz. Soğuduğunda maydonozla süsleyip servis yapın.
Afiyet olsun.

Zeytinyağlı Pırasa için bir not: Sevgili Sndrfknella'nın önerisi ile pırasayı bir de düdüklüde pişirdim. İşte onun anlatımıyla bir başka zeytinyağlı pırasa tarifi:
"Pırasa, havuç ve pirinci hiç kavurmadan düdüklü tencerede pişiriyorum. Limonun yanı sıra bir portakalın suyunu da ekliyorum. Böylece eklediğim şeker miktarını azaltıp, kendimce daha hafif bir yemek elde etmiş oluyorum. Pişme süresinin kısalığından bahsetmeye gerek yok sanırım."
İnanın 5 dakikada pişiyor. Lezzet de bir başka güzel oluyor. Mutlaka bu tarifi de deneyin derim. Pınar

27 Şubat 2007 Salı

Mutfaktan....



Sebze Graten
Bulgur Köftesi
Pancar Turşusu
Kesme Ev Makarnası
Zeytinyağlı Pırasa

Pazar günü bizim mutfakta yapılanlardan resimlerini çekebildiklerimi görüyorsunuz bu karelerde. Evet bunların dışında daha tavuk ve mücver de pişirildi ama hepsinin resimlerini çekmek mümkün olmadı.
Sebzelikte kalan brokoli, havuç ve patatesleri değerlendirmek için yapılan sebze graten aslında hepinizin bildiği beşamel ve kaşarla yapılan tarif. Ancak yine de beşamel sosu hazırlarken uyguladığım ve beşamelin lezzetini arttıran bir-iki püf noktasını vermek amacıyla tarifi sizlerle paylaşacağım.
Bulgur köftesi TV'de izlediğim ve not aldığım bir tarif. Ancak ben aradığım lezzeti bulamadığım için tarifini vermeyeceğim. Aslına bakarsanız bunun gibi daha pek çok yeni tarifi deniyorum ama inanın, tarif sayısı arttıkça lezzetin biraz daha zor yakalandığına şahit oluyorum. Çoğu yeni tarifi denedikten sonra bu sayfalarda sizlerle paylaşmaya cesaret edecek kadar iyi sonuç alamıyorum zaman zaman.
Pancar turşusu ise anneannemin tarifi. Her sene kış aylarında sık sık yaptığım bu annenanne tarifini başka bloglarda farklı versiyonlarda gördüm. Ancak olmazsa olmazları var bu tarifin bence. Örneğin illa ki üzüm sirkesi ve illa ki şeker kullanılır tuzun ve sarımsağın yanında. Bunların ölçülerini vereceğim tarifte.
Lezzet Dergisi'nin Eylül 2006 sayısında rastladığım kesme makarnayı hazırlamak tahminimden çok daha kolay oldu. Henüz pişirip tadına bakmadığımız için tarifini daha sonra vermeyi düşünüyorum.
Evde zeytinyağlı pırasa herhalde 7 yıllık evliliğimde 2. defa pişiyor. Eşimin sevmediği sebzeleri sevdirme çabasına karnıbahar, brokoli ve enginardan sonra pırasa da eklendi. Pazar günü pişirdiğim pırasanın dün akşam ilk defa tadına bakıldı. Çoook olumlu yorumlar alındı. Tarif çok kolay olsa da Küçük Evin Mutfağı'nda ne kadar az sebze yemeği tarifi verdiğimi düşünerek zeytinyağlı pırasa tarifini de vereceğim.

Şimdilik bu kadar. Gripten muzdarip bir halde evde yatıyorum. Tarifleri vermek için biraz daha toparlanmam gerekiyor sanırım. Sevgiler, Pınar

5 Şubat 2007 Pazartesi

Bereket Tatlısı: AŞURE

Tarif annemin tarifi. Geçen sene annemin aşuresini çok beğenmiştim. Tarifle yaptığını öğrenince bu sene aşure yapmadan evvel hemen annemi aradım. Tarifini aldım. Birkaç küçük düzenlemeyle son hale getirdik. Cumartesi ben, Pazar da annem pişirdi aşure. Sonuç gerçekten çok güzel oldu.

Malzemeler
1 bardak=200ml
düdüklü tencere= 8lt

2 bardak aşurelik buğday
1 bardak pirinç
1 bardak nohut
1 bardak fasulye
750 gr şeker (gerekirse ilave etmeniz için 100-150 gr fazladan bulundurun)
2 bardak süt
150 gr kayısı
100 gr ceviz (irice parçalanmış)
100 gr incir
100 gr kuru üzüm
100 gr fındık (parçalanmış)
25 gr küş üzümü (2-3 defa kaynar su ile yıkanıp süzülecek)
25 gr dolmalık fıstık
1 kahve fincanı gül suyu (ben 1,5 fincan koydum)
Tarçın
Nar


Yapılışı

1. Hazırlık aşaması (1 gece evvel)
2 bardak buğdayı bir tencereye koyun. Üzerini 2-3 parmak geçecek kadar su ilave edip bir-iki taşım kaynatın. Ocaktan alın. Kapağını kapatıp 1 gece bekletin.
Pirinç, nohut ve fasulyeyi de ayrı ayrı kaplarda üzerlerini 1-2 parmak geçecek kadar kaynar su ilave ederek 1 gece bekletin.

2. Hazırlık aşaması (ertesi gün)
Buğday, fasulye nohut ve pirinci süzüp her birini ayrı ayrı iyice yıkayın.
Düdüklü tencerede önce nohutu, sonra fasulyeyi ayrı ayrı haşlayıp süzün. (Tefal'in düdüklü tenceresinin derecelerine göre nohut yaklaşık 20 dakikada haşlanıyor, fasulye ise 15 dakikada. Ancak ben organik nohut kullanmıştım ve toplamda yaklaşık 40 dakikada haşlandı. Nohutun ve fasulyenin dağılmayacak kadar ama aynı zamanda diri olmayacak şekilde haşlanması lazım. Zira şeker ilave edilince biraz daha sertleşiyorlar. Diğer tip düdüklü tencereler için süreleri araştırıp yorumlarda bildirirseniz çok memnun olurum.)

3. Buğdayı Pişirme Aşamasına Geçiş
Yıkayıp süzdüğünüz buğday ve pirinci düdüklüye koyup 15 bardak su ilavesiyle pişirin. (Eski tip düdüklülerde 1 saat 10 dakika kadar pişirmeniz gerekiyor. Ben Tefal'de buhar sesi geldikten sonra 20 dakika pişirdim.)
Süre tamamlandığında pirinç ve buğday karışımı kıvamlı bir hale gelecektir.
Daha önceden haşladığınız nohut ve fasulyeleri ilave edin. 1 taşım kaynatın. Ardından şekeri ve sütü ilave edin. Karıştırarak yine bir taşım kaynatın.
(Ben önce 750 gr şeker koydum. Karıştırıp bir süre bekledikten sonra tadına bakarak ara ara toplamda 150 gr daha şeker ilave ettim. Sıcakken daha şekerli gibi gelse de soğuduğunda o kadar da şekerli olmuyor. Bu nedenle sıcak haliyle biraz şekerli olmasını tercih edebilirsiniz)
Ardından kayısı, incir üzüm ve diğer tüm malzemeleri ilave edin. Yine bir-iki taşım kaynatın.
Artık aşureniz malzemeler ile birlikte iyice kıvamlı bir hale gelmiş olmalı. Altını kapattığınızda gülsuyunu ilave edin.

Biraz bekleyin aşure dinlensin. Daha sonra kepçeyle alt üst ederek servis kaselerine paylaştırın. Tarçın ve nar ile süsleyin. İster ılık, ister soğuk servis yapın.

Not: Kayınvalidemin tavsiyesi: Aşure henüz tenceredeyken bildiğiniz bir duayı okuyun. Bolluk ve bereket dileyin. Sonra servis yapın:-)

Afiyet olsun...
Pınar

4 Şubat 2007 Pazar

EBE! SOBE!

Bloglararası ebe-sobe oyunu devam ediyor. Sevgili Şebnem ve Hanife geçtiğimiz günlerde beni sobelediler. Önce ne yazacağım diye telaşlandım ama başlayınca arkası geldi. Kendimi olabildiğince sizlere tanıtmaya çalıştım. İşte Küçük Evin Mutfağı’nın Yazarı...

* Aralık 73’te Ankara’da doğmuşum ama Ankara’yı hiç bilmem desem yeridir. Daha yaşım dolmadan İstanbul’a getirmişler beni. Odur budur denize ve suya aşığım. Denizi görmeden yaşamayı düşünemiyorum. Denize, suya, banyoya bayılıyorum. Bu arada tek yıldız balıkadamım.

* Yay burcuyum. Yükselenim de İkizlermiş. Herhalde bu nedenle 20’li yaşlarda gezmediğim görmediğim yer kalmadı neredeyse. Şimdilerde ise bu iki hovarda burcun özeliklerinin aksine son derece evcil bir hayat sürüyorum.

* Dosdoğru bir insanım. Alavere, dalavereyi hiç sevmiyorum, beceremiyorum da. Benim gibi olan, içi dışı bir ve güler yüzlü insanlarla dostluk kuruyorum. Çok cabbar görünürüm ama hoşlaşmadığım insanlarla tartışmaya girmem, giremem. Mesafe koymayı tercih ederim.

* Alıngan bir yanım var. Bazen kırıldığım da olur ama sevdiğim bir insansa karşımdaki, sineye çekerim. Yüzlemek bana göre değildir. Zaten hemen unuturum. Karşımdaki kırmış olsa da beni, bir iki tatlı söze yelkenler iniverir. Bazen biraz kindar olmayı dilediğim olmuştur.

* En kötü huyum iş ile ilgili sorunları kafaya takmak. Bir problem oldu mu kendi kendimi yer bitiririm. Küçük sorunları büyütüp devasa hale getirmeye meyilliyimdir. Sonra ne kadar boş olduğunu anlar, aklım başıma gelir ama geçmiş ola.

* Mutfak benim deşarj olduğum yerdir. Bir sıkıntım varsa kendimi mutfağa atar, rahatlarım. Yemek yapmayı da, yemeği de, yedirmeyi de severim. Mutfak sohbetlerine de bayılırım. Kız arkadaşlarımla kahvaltılarda buluşmayı tercih ederim bu yüzden.

* Titiz ve düzen bağımlısı bir insanım. Düzeni sevdiğim için bu halimle kalmakta şimdilik bir sakınca görmüyorum ama titizlik konusunda kendim üzerinde oldukça aşama kaydettiğimi söyleyebilirim. En azından aşırıya kaçmamak için çaba gösteriyorum.

* Saatlerce mağaza vitrin seyretmek hiiiç bana göre değildir. Her alışverişimi hızlı yaparım. Nereden ne alacağımı bilirim. Yani belli başlı mağazalarım vardır. Öyle günlerimi saatlerimi alışverişte, kuaför karşısında vs. geçirmek bana göre zaman kaybıdır. Onun yerine açık havada yürüyüş yapmayı ya da Boğaz’da bir çay içmeyi tercih ederim.

* Gösterişi sevmem ama kaliteden vazgeçemem. Sade yaşamayı ama hayatın tadını çıkarmayı amaç edinmişimdir. Ortaokulda İngilizce Hocamız “Çocuklar, bir tane malınız olsun ama kaliteli olsun. İngilizler ucuz mal alacak kadar zengin değilim derler” demişti bir gün bize. Sesi halen kulaklarımda çınlar.

* Doğal olan herşeye hayranım. Doğaya da hayranım. Kendimi en huzurlu hissettiğim anlar doğada geçirdiğim zamanlardır. Evde kedi beslediğimden beri hayvanlara karşı da çok daha ilgili ve duyarlıyım. Onlarla birlikte vakit geçirmekten inanılmaz keyif alıyorum.

* Mümkün olduğunca okumaya zaman ayırmaya çalışıyorum. Güzel bir kitap mutlu olmam için yeterlidir. Televizyon ile pek aram yoktur. Seyredersem genellikle belgeselleri, eski filmleri ya da Hallmark tipi filmleri tercih ederim.

* Fobim böcekler, sürüngenler, fareler... Börtü böcek demeyin bana. Tüylerim yazarken bile diken diken oluyor.

* Peki ya hayalim... “Bol çocuklu, kedili, köpekli denizle iç içe kocaman bir ev, mutlu kalabalık bir aile hayal ediyorum.” :-)

Sevgiyle kalın, Pınar


Not: Ben de Sevgili
Age’i, Safran'ı ve Evren’i sobeliyorum. Sobeeee.....

30 Ocak 2007 Salı

Kısa Bir Aradan Sonra Küçük Evin Mutfağı'na Dönüş...

Ben evine aşık bir kadınım. Ocakta 2-3 gün yemek pişmez, mis gibi kokan yemeğin kokuları sarmazsa ortalığı o ev eve benzemez bana göre. Eksikliği hissederim. Bir de belli bir rutini vardır bizim evin. Ben halen pazardan sebzesini meyvesini almakta ısrar edenlerdenim. Cumartesi pazara gidilir, torbalar doldurulur. Pazar haftanın yemekleri pişer. Elimin altında sebzem, meyvem daimi vardır. Buzdolabı boş kalmaz.
Ancak son 2 haftadır halledilecek işler, malum doktor kontrollerimiz, ziyaret edilecek eş, dost, akraba, eşimin iş toplantıları vs. derken değil pazara gitmek, evde yemek pişirmeye bile vakit bulamadım. Buzdolabı tamtakır kuru bakır. İki hafta boyunca hazır ve pratik birşeyler yapıldı Küçük Evin Mutfağı'nda. Hal böyle olunca sanki evin bereketi kalmamış, ruhunu kaybetmiş gibi geldi bana. Neyse çok şükür bu hafta işleri düzene koyduk ve ben dün itibariyle kolları sıvadım. Alışveriş listeleri yapıldı. Cumartesi pazarından alınacaklara kadar belirlendi.
Akşam iş çıkışı hemen mutfağa girildi. Hummalı bir koşuşturmacayla birkaç kap yemek ile sıcak bir kap çorba pişirildi.
Semoş ayağımın altında. TV'de Tatlı Cadı. Üstümde mutfak önlüğü, saçlar tepeden toplanmış. 1 kadeh de şarap koymuşum kendime. Kavrulan soğanın kokusu etin kokusuna karışmış dalga dalga yayılıyor evin içinde. Semoş mutlu zıplıyor oradan oraya. Babamız nefis kokuları taa sokak kapısından almış, iştahla ve kocaman bir gülümsemeyle giriyor kapıdan. Mustafa Efendi geliyor o sırada. Selamlaşıp çöpleri veriyoruz. Karşı komşumuz Adnan Amca kapıda, hal hatır soruluyor bir yandan.
Aaaa bir bakıyorum ev yeniden canlanmış adeta. Ruhuna tekrar kavuşmuş. Yaşayan bir eve dönüşmüş tekrar. Dışardan bir film seyreder gibi seyrediyorum halimizi. Mutlu bir gülümseme yayılıyor yüzüme.

Bu arada yeni aldığım yemek kitabına ait yandaki resim. Selma Peşteli'nin aile tariflerini yazdığı bu kitabı mutlaka almanızı öneririm. Ucundan kıyısından tanıdık tadlar var içinde. Bazen anneannem yapardı benzer yemekler. Kitabın sayfalarında çocukluğumun tanıdık kokuları, tınıları canlandı adeta...

Anneannem bol güneşli mutfağında yemek yaparken, ben de üzerinde minderler olan eski sandığın üstünde oturur onu seyrederdim. TRT'nin radyosu açık olurdu mutlaka. Sabah saat 10.00'daki Arkası Yarın'ı kaçırmadan, heyecanla dinlerdik. Her hafta sütçüden taze süt alınır, taze yoğurt mayalanırdı kaloriferin üstünde.

Mutfak kültürü işte böyle birşey. Çoook küçükten yer ediyor insanın içine.
Bizler yemek pişen mutfakların, havagazı ocaklarının kokusuyla büyüdük. Şimdi kendi evimize taşıdık o atmosferi. Ancak böyle olunca evimiz, kendimizi mutlu ve güvende hissediyoruz. Ben halen TRT'nin radyosunu dinliyorum mutfakta yemek yaparken. Günlük süt alıp yoğurt kuruyorum kaloriferin üstünde bazen. Hazır sütlerle ne kadar sulu olsa da yaptığım yoğurt, eski havluya sarılı emaye tencereyi kaloriferin üstünde görmek bile hoşuma gidiyor. Umarım biz de çocuklarımıza bu sıcaklığı yaşatır, onların aynen bizim gibi bu anıları çocuklarına aktarmalarını sağlayabiliriz.

Aklıma gelmişken şimdi aşure zamanı. Yaklaşık bir ay süresince aşure pişecek mutfaklarda. Ben de kısmetse bu hafta sonu aşure yapmayı arzu ediyorum. Kayınvalidem "Kızım cezvede bile pişirsen mutlaka aşure pişir evinde. Evin bereketi yılboyu eksik olmaz" der. Sizin de aklınızda olsun. Pınar

8 Ocak 2007 Pazartesi

Davet Menüsü - 3: Anneannemizle Birlikte Bir Yılbaşı Yemeği

Son iki senedir yılbaşı gecelerini ailelerimizle geçiriyoruz. Geçen sene eşimin ailesi, bu sene de bizimkiler davetliydi soframıza. Yaşlar ilerleyince fazla yemek yenmiyor ve mümkün olduğunca hafif bir menü tercih ediliyor.
Ben de bu sene yılbaşında anneannemin de geleceğini düşünerek, hafif ama hem anneannemin, hem de annem ve teyzemin sevecekleri bir menü hazırlamaya çalıştım. Biz bizeydik. Mütevazi soframızda yedik, içtik, sohbet ettik. Anneannem torununun yaptığı herşeye gururlu övgüler yağdırdı. Ben de onun bu memnuniyetinden inanılmaz bir keyif aldım.
Bakla favasıyla annemin rus salatası bence gecenin en güzel mezeleriydi.


DAVET MENÜSÜ - 3

Sofra öncesinde atıştırmalık
Jambonlu & somonlu mini krep dilimleri

Başlangıçlar
Bakla Favası
Zeytinyağlı Enginar
Patates Salatası
Rus Salatası

Ara Sıcak
Patatesli Rulo Börek

Ana Yemek
Fırında Roaster Tavuk
Pilav

Tatlı
Çikolatalı Krema

Davet Menüsü - 2: Ayşen'in Christmas Yemeği


Eniştemizin Rum olması dolayısıyla eşimin ablası tarafından her sene Christmas yemeği verilir. Bu seneki yemeğin fotoğraflarını Küçük Evin Mutfağı için çekmesini isteyince, o da sağolsun unutmayıp hem bu şık sofranın fotoğraflarını çekmiş, hem de menü'yü yazıp göndermiş.

Menü içerisinde benim en çok ilgimi çeken fırında kuzu kol tarifi oldu. Soğan, sarımsak ve çeşitli baharatlarla önce ocak üzerinde uzun süre çevrile çevrile pişirilen, ardından fırında kızartılıp servis yapılan et ilk fırsatta denenecekler ve Küçük Evin Mutfağı'na koyulacaklar arasına not edildi bile:-)


DAVET MENÜSÜ-2

Soğuklar
Peynir Tabağı
Şarküteri Tabağı
Çerkez Tavuğu
Piyaz
Zeytinyağlı Yaprak Dolması

Ara Sıcaklar
Muska Böreği
Arnavut Ciğeri

Ana Yemek
Fırında Kuzu But
Pilav
Fırında Patates
Bezelye Garnitür

Tatlı
Türk Tatlıları Tabağı
Çikolata Soslu Çilek

4 Ocak 2007 Perşembe

İşte Mutluluk Bu

Her sene 31 Aralık gecesi evimizde yemek verilir. O gecenin menüsü önceden kararlaştırılır, ev hazırlanır, yemekler pişer, Küçük Evin Mutfağı’nda hararetli bir koşuşturma olur. Gelen davetliler de yaptıkları mezelerle hazırlıklara katılır. Güzel bir sofra ve keyifli sohbetlerle karşılarız her yeni yılı evimizde, dostlarımızla. Son iki senedir de ailelerimizi davet ediyoruz soframıza. Geçen sene eşimin ailesi, bu sene de benim ailemle karşıladık yeni yılı. Artık 85’ine gelmiş olan anneannemi ağırlamak benim için ayrı bir önem taşıyordu bu sene.
Her sene olduğu gibi bu sene de nefis yemekler ve mezeler hazırlandı. Küçük Evin Mutfağı uzun süre hiç boş kalmadı. Önümüzdeki günlerde bu hazırlıkları sizlerle de paylaşacağım.

Bu sene yeni yılın ilk günü ani bir kararla Dalaman’a uçtuk eşimle birlikte. Havaalanından kiraladığımız arabayla Fethiye, Saklıkent yolu üzerinde Tloss’ta nefis bir dağ otelinde 2 gün geçirdik, son gecemizi de Göcek'e ayırdık.
Yine başka hayatlara karıştı hayatımız. Yeni insanlar tanıdık, yeni yerler gördük. Bizi hiç selamsız bırakmayan köylülerle sohbet ettik zaman zaman.

Bayramın 3. günü sabahı günün erken saatlerinde Tloss harabelerine doğru yaptığımız yürüyüşten bu resimler. Güneşin sıcaklığı bu yüksek rakımda bile Ocak ayında t-shirtle dolaşma imkanı verdi bize.

Güneşin tadını bizden başka çıkaranlar da vardı tabii.

Yolumuz üstünde zıplaya zıplaya bizi takip eden bu koyun bu bayramı atlatmış anlaşılan:-)

Üstteki resim Saklıkent'e ait. Yüksek dağların arasından gürültüyle akan coşkun sular bu mevsimde hızını artırmış gibiydi adeta. Saklıkent çıkışında yediğimiz gözlemeler ise harikaydı. Akşam yemeğimiz için Kayaköy'de durakladık. Kayaköy'de tarihin doğa ile müthiş uyumu, bölgenin mistik havasıyla karışınca bizi kendimizden geçirdi. Ayrıca yemekler ve özellikle yediğimiz etler ve kuzu tandır eşsizdi.

Güneyde tüm bahçeler limon ve portakal ağaçlarıyla bezenmiş bu mevsimde. Dalından koparılıp yenen portakalın, bol sulu limonların tadına doyum olmuyor.


Bu resim ise Kalkan'da balayımızda kaldığımız otele ait. Bir günümüzü Kalkan'a ayırıp, parke taşlı sokaklarında yürüyüş yaparak ve Kalkan'ın lacivert sularına karşın güzel bir yemek yiyerek geçirdik. Dönüş yolumuzda bastıran yağmur ertesi gün de devam etti. Son günümüzde Göcek'te, artık evimiz saydığımız herzamanki otelimizde konakladık. Farklı bir mevsimde güneyde olmak iyi geldi bize, ruhumuza. Hafifledik, rahatladık.

.......

....

..

Göcek'te kaldığımız otelin limon ağaçlarıyla dolu bahçesinde hafifçe çiseleyen yağmurun altında yazıyorum bu satırları. Arkamızda yemyeşil dağların üzerine yağmur bulutları inmiş. Bir başka masal diyarındayım adeta. Bir yandan kahvemi yudumluyor, bir yandan kısa tatilimizin bu son gününde "mutluluk bu olsa gerek" diye düşünüyorum içimden. Pınar