30 Ocak 2007 Salı

Kısa Bir Aradan Sonra Küçük Evin Mutfağı'na Dönüş...

Ben evine aşık bir kadınım. Ocakta 2-3 gün yemek pişmez, mis gibi kokan yemeğin kokuları sarmazsa ortalığı o ev eve benzemez bana göre. Eksikliği hissederim. Bir de belli bir rutini vardır bizim evin. Ben halen pazardan sebzesini meyvesini almakta ısrar edenlerdenim. Cumartesi pazara gidilir, torbalar doldurulur. Pazar haftanın yemekleri pişer. Elimin altında sebzem, meyvem daimi vardır. Buzdolabı boş kalmaz.
Ancak son 2 haftadır halledilecek işler, malum doktor kontrollerimiz, ziyaret edilecek eş, dost, akraba, eşimin iş toplantıları vs. derken değil pazara gitmek, evde yemek pişirmeye bile vakit bulamadım. Buzdolabı tamtakır kuru bakır. İki hafta boyunca hazır ve pratik birşeyler yapıldı Küçük Evin Mutfağı'nda. Hal böyle olunca sanki evin bereketi kalmamış, ruhunu kaybetmiş gibi geldi bana. Neyse çok şükür bu hafta işleri düzene koyduk ve ben dün itibariyle kolları sıvadım. Alışveriş listeleri yapıldı. Cumartesi pazarından alınacaklara kadar belirlendi.
Akşam iş çıkışı hemen mutfağa girildi. Hummalı bir koşuşturmacayla birkaç kap yemek ile sıcak bir kap çorba pişirildi.
Semoş ayağımın altında. TV'de Tatlı Cadı. Üstümde mutfak önlüğü, saçlar tepeden toplanmış. 1 kadeh de şarap koymuşum kendime. Kavrulan soğanın kokusu etin kokusuna karışmış dalga dalga yayılıyor evin içinde. Semoş mutlu zıplıyor oradan oraya. Babamız nefis kokuları taa sokak kapısından almış, iştahla ve kocaman bir gülümsemeyle giriyor kapıdan. Mustafa Efendi geliyor o sırada. Selamlaşıp çöpleri veriyoruz. Karşı komşumuz Adnan Amca kapıda, hal hatır soruluyor bir yandan.
Aaaa bir bakıyorum ev yeniden canlanmış adeta. Ruhuna tekrar kavuşmuş. Yaşayan bir eve dönüşmüş tekrar. Dışardan bir film seyreder gibi seyrediyorum halimizi. Mutlu bir gülümseme yayılıyor yüzüme.

Bu arada yeni aldığım yemek kitabına ait yandaki resim. Selma Peşteli'nin aile tariflerini yazdığı bu kitabı mutlaka almanızı öneririm. Ucundan kıyısından tanıdık tadlar var içinde. Bazen anneannem yapardı benzer yemekler. Kitabın sayfalarında çocukluğumun tanıdık kokuları, tınıları canlandı adeta...

Anneannem bol güneşli mutfağında yemek yaparken, ben de üzerinde minderler olan eski sandığın üstünde oturur onu seyrederdim. TRT'nin radyosu açık olurdu mutlaka. Sabah saat 10.00'daki Arkası Yarın'ı kaçırmadan, heyecanla dinlerdik. Her hafta sütçüden taze süt alınır, taze yoğurt mayalanırdı kaloriferin üstünde.

Mutfak kültürü işte böyle birşey. Çoook küçükten yer ediyor insanın içine.
Bizler yemek pişen mutfakların, havagazı ocaklarının kokusuyla büyüdük. Şimdi kendi evimize taşıdık o atmosferi. Ancak böyle olunca evimiz, kendimizi mutlu ve güvende hissediyoruz. Ben halen TRT'nin radyosunu dinliyorum mutfakta yemek yaparken. Günlük süt alıp yoğurt kuruyorum kaloriferin üstünde bazen. Hazır sütlerle ne kadar sulu olsa da yaptığım yoğurt, eski havluya sarılı emaye tencereyi kaloriferin üstünde görmek bile hoşuma gidiyor. Umarım biz de çocuklarımıza bu sıcaklığı yaşatır, onların aynen bizim gibi bu anıları çocuklarına aktarmalarını sağlayabiliriz.

Aklıma gelmişken şimdi aşure zamanı. Yaklaşık bir ay süresince aşure pişecek mutfaklarda. Ben de kısmetse bu hafta sonu aşure yapmayı arzu ediyorum. Kayınvalidem "Kızım cezvede bile pişirsen mutlaka aşure pişir evinde. Evin bereketi yılboyu eksik olmaz" der. Sizin de aklınızda olsun. Pınar

8 Ocak 2007 Pazartesi

Davet Menüsü - 3: Anneannemizle Birlikte Bir Yılbaşı Yemeği

Son iki senedir yılbaşı gecelerini ailelerimizle geçiriyoruz. Geçen sene eşimin ailesi, bu sene de bizimkiler davetliydi soframıza. Yaşlar ilerleyince fazla yemek yenmiyor ve mümkün olduğunca hafif bir menü tercih ediliyor.
Ben de bu sene yılbaşında anneannemin de geleceğini düşünerek, hafif ama hem anneannemin, hem de annem ve teyzemin sevecekleri bir menü hazırlamaya çalıştım. Biz bizeydik. Mütevazi soframızda yedik, içtik, sohbet ettik. Anneannem torununun yaptığı herşeye gururlu övgüler yağdırdı. Ben de onun bu memnuniyetinden inanılmaz bir keyif aldım.
Bakla favasıyla annemin rus salatası bence gecenin en güzel mezeleriydi.


DAVET MENÜSÜ - 3

Sofra öncesinde atıştırmalık
Jambonlu & somonlu mini krep dilimleri

Başlangıçlar
Bakla Favası
Zeytinyağlı Enginar
Patates Salatası
Rus Salatası

Ara Sıcak
Patatesli Rulo Börek

Ana Yemek
Fırında Roaster Tavuk
Pilav

Tatlı
Çikolatalı Krema

Davet Menüsü - 2: Ayşen'in Christmas Yemeği


Eniştemizin Rum olması dolayısıyla eşimin ablası tarafından her sene Christmas yemeği verilir. Bu seneki yemeğin fotoğraflarını Küçük Evin Mutfağı için çekmesini isteyince, o da sağolsun unutmayıp hem bu şık sofranın fotoğraflarını çekmiş, hem de menü'yü yazıp göndermiş.

Menü içerisinde benim en çok ilgimi çeken fırında kuzu kol tarifi oldu. Soğan, sarımsak ve çeşitli baharatlarla önce ocak üzerinde uzun süre çevrile çevrile pişirilen, ardından fırında kızartılıp servis yapılan et ilk fırsatta denenecekler ve Küçük Evin Mutfağı'na koyulacaklar arasına not edildi bile:-)


DAVET MENÜSÜ-2

Soğuklar
Peynir Tabağı
Şarküteri Tabağı
Çerkez Tavuğu
Piyaz
Zeytinyağlı Yaprak Dolması

Ara Sıcaklar
Muska Böreği
Arnavut Ciğeri

Ana Yemek
Fırında Kuzu But
Pilav
Fırında Patates
Bezelye Garnitür

Tatlı
Türk Tatlıları Tabağı
Çikolata Soslu Çilek

4 Ocak 2007 Perşembe

İşte Mutluluk Bu

Her sene 31 Aralık gecesi evimizde yemek verilir. O gecenin menüsü önceden kararlaştırılır, ev hazırlanır, yemekler pişer, Küçük Evin Mutfağı’nda hararetli bir koşuşturma olur. Gelen davetliler de yaptıkları mezelerle hazırlıklara katılır. Güzel bir sofra ve keyifli sohbetlerle karşılarız her yeni yılı evimizde, dostlarımızla. Son iki senedir de ailelerimizi davet ediyoruz soframıza. Geçen sene eşimin ailesi, bu sene de benim ailemle karşıladık yeni yılı. Artık 85’ine gelmiş olan anneannemi ağırlamak benim için ayrı bir önem taşıyordu bu sene.
Her sene olduğu gibi bu sene de nefis yemekler ve mezeler hazırlandı. Küçük Evin Mutfağı uzun süre hiç boş kalmadı. Önümüzdeki günlerde bu hazırlıkları sizlerle de paylaşacağım.

Bu sene yeni yılın ilk günü ani bir kararla Dalaman’a uçtuk eşimle birlikte. Havaalanından kiraladığımız arabayla Fethiye, Saklıkent yolu üzerinde Tloss’ta nefis bir dağ otelinde 2 gün geçirdik, son gecemizi de Göcek'e ayırdık.
Yine başka hayatlara karıştı hayatımız. Yeni insanlar tanıdık, yeni yerler gördük. Bizi hiç selamsız bırakmayan köylülerle sohbet ettik zaman zaman.

Bayramın 3. günü sabahı günün erken saatlerinde Tloss harabelerine doğru yaptığımız yürüyüşten bu resimler. Güneşin sıcaklığı bu yüksek rakımda bile Ocak ayında t-shirtle dolaşma imkanı verdi bize.

Güneşin tadını bizden başka çıkaranlar da vardı tabii.

Yolumuz üstünde zıplaya zıplaya bizi takip eden bu koyun bu bayramı atlatmış anlaşılan:-)

Üstteki resim Saklıkent'e ait. Yüksek dağların arasından gürültüyle akan coşkun sular bu mevsimde hızını artırmış gibiydi adeta. Saklıkent çıkışında yediğimiz gözlemeler ise harikaydı. Akşam yemeğimiz için Kayaköy'de durakladık. Kayaköy'de tarihin doğa ile müthiş uyumu, bölgenin mistik havasıyla karışınca bizi kendimizden geçirdi. Ayrıca yemekler ve özellikle yediğimiz etler ve kuzu tandır eşsizdi.

Güneyde tüm bahçeler limon ve portakal ağaçlarıyla bezenmiş bu mevsimde. Dalından koparılıp yenen portakalın, bol sulu limonların tadına doyum olmuyor.


Bu resim ise Kalkan'da balayımızda kaldığımız otele ait. Bir günümüzü Kalkan'a ayırıp, parke taşlı sokaklarında yürüyüş yaparak ve Kalkan'ın lacivert sularına karşın güzel bir yemek yiyerek geçirdik. Dönüş yolumuzda bastıran yağmur ertesi gün de devam etti. Son günümüzde Göcek'te, artık evimiz saydığımız herzamanki otelimizde konakladık. Farklı bir mevsimde güneyde olmak iyi geldi bize, ruhumuza. Hafifledik, rahatladık.

.......

....

..

Göcek'te kaldığımız otelin limon ağaçlarıyla dolu bahçesinde hafifçe çiseleyen yağmurun altında yazıyorum bu satırları. Arkamızda yemyeşil dağların üzerine yağmur bulutları inmiş. Bir başka masal diyarındayım adeta. Bir yandan kahvemi yudumluyor, bir yandan kısa tatilimizin bu son gününde "mutluluk bu olsa gerek" diye düşünüyorum içimden. Pınar