24 Ekim 2006 Salı

Sleeping Beauty - Uyuyan Güzel

Semoş bu aralar pek bir mutlu. Annesi izinde olduğundan evde onunla daha fazla zaman geçiriyor. Havaların iyi olduğu günler bahçede gönlünce gezinmesine izin veriyor, her nazını çekiyor.

Samantha geçen akşam koltukta uyurken rüya görmeye başladı. Herhalde su içiyordu. Dilini uyurken şapırdatıp durdu. Sonra da dışarıda unutttu:-)))

Son zamanlarda çoğunlukla bu koltukta uyuyor ve öyle pozlar veriyor ki dayanamayıp mıncıklıyorum.

Ben Küçük Evin Mutfağı'nda Blogger'ın teknik sorunlarını çözmeye çalışırken Samantha da yan koltukta böyle uyuyordu... Posted by Picasa

Cumartesi Pazarı ve Balkabağı Tatlısı

(Ramazan'da yazdığım ama blogger'da çözmeye çalıştığım upload problemleri nedeniyle bir türlü yükleyemediğim aşağıdaki yazıyı biraz geç de olsa Picasa yardımıyla lodge ediyorum.)


Bu aralar planlamadığım halde hep kabaklı tarifler verdiğimi farkettim. Belki şu aralar tezgahlarda çok çeşitli sebze olmamasından ya da son zamanlarda sebze ağırlıklı yemek yemeğe başladığımızdan...Ama bu seferki başka. Bu balkabağı tatlısı.Kaç haftadır pazara gidememiş, alışverişimi marketlerden yapmak zorunda kalmıştım. Boynu bükük maydonozlar, iyileri seçilip ezikleri kalmış domatesler, kılçıklı fasulyelerden sonra bu hafta Cumartesi Pazarı'na gitmeyi kafama koydum. Yine pek çok şeyi bir güne sığdırmak zorunda olduğumdan pazara da fazla zaman ayıramadım ama taptaze sebzelerden bol bol alacak kadar vaktim oldu.Eşimin ablası közleyip, zeytinyağ sarımsak ve sirke ile marine ettiği kırmızı dolmalık biberlerden ikram etmişti son görüşmemizde. Daha önce hazır kavanozlarda satılanlardan alıyor, salatanın üzerine iri iri doğruyordum. Ancak evde yapılanın tadı kesinlikle bir başka güzel oluyormuş. Pazarda artık dolma yapmak için fazla kart ama közlenmek için ideal olan kırmızı biberlerden görünce almadan edemedim. Domates, köy biberi, salatalık derken torbalar doldu. Son anda gözüm pazarcının ayıkladığı balkabaklarına kaydı. Ne zamandır Küçük Evin Mutfağı’nda tatlı yapmıyordum. Ancak Ramazanda mutfakta tatlı olmazsa bir şeyler eksik kalıyor gibi. Dayanamadım aldım. Eve gelince iyice yıkadım balkabaklarını. İri doğranmış olanları ikiye böldüm. Geniş bir tencereye dizdim. Üzerine kaşıkla bol bol şeker serptim. 1 gece öylece beklettim. Ertesi sabah eriyen şekerle birlikte suyunu salan balkabaklarını çok kısık ateşte ocağa koydum. Hafif hafif hepsi iyice yumuşayana kadar pişirdim. Daha sonra kevgirle borcama çıkardım. Kalan şekerli suya 1-2 kaşık daha şeker ve biraz limon suyu ilave edip ocağın altını açtım. Şekerli suyun rengi koyulmaya başladığında biraz vanilya kattım içine. Altını kapattım. Hafifçe kıvamı artan şurubu kabakların üzerine döktüm. Bol cevizle süsledim. Soğumaya bıraktım.


Balkabağı ve Cadılar Bayramı Better Homes and Gardens'ın bu ayki sayısında Halloween yani Cadılar Bayramı nedeniyle bol bol balkabaklı tariflere yer verilmiş.
Cadılar Bayramı’nın hikayesi ise çok eskiye dayanıyormuş. Bundan 2000 yıl önce Kelt Uygarlığı ‘yeni yılı’, yazın bittiği, karanlığın arttığı, hasatın ve soğuk bir kışın başlangıcı olan 1 Kasım'da kutlarlar, yeni yıldan 1 gece önce (31 Ekim gecesi) ölülerin dünyası ile kendi dünyaları arasındaki sınırların yok olduğuna ve ölülerin hayaletlerinin dünyayı ziyaret ettiklerine inanırlarmış. Hayaletler tarafından farkedilmemek için korkunç maskeler takıp, kılık değiştirmeden evlerinden çıkmazlar, hayaletleri evlerinden uzak tutmak için kapılarının önlerine yiyecek dolu kaplar bırakırlarmış. Cadılar Bayramı'nda balkabaklarını oyarak yapılan ve adına "Jack-O'Lantern" denilen fenerler yapmak yüzyıllardır kutlamaların bir parçası olagelmiş. (Bu da ayrı bir hikaye aslında. )

Balkabağı içerdiği az miktarda kalori ve yağ oranına karşılık bol lifli bir sebze. Aynı zamanda vitamin A, B, potasyum, protein ve demir açısından zengin. Tatlılarda, çorbalarda ve hatta dekorasyonda kullanılıyor.

Posted by Picasa

8 Ekim 2006 Pazar

Kabak Çorbası

Malzemeler
4 adet kabak
1 patates
1 küçük soğan
4 bardak tavuk suyu + 1 bardak su
1 kahve fincanı krema
Yarım çay kaşığı muscat rendesi
tuz, karabiber, bir kaç dal dereotu

Yapılışı
Kabakların ve patatesin kabuklarını soyup iri iri doğrayın. Soğanı 2'ye ya da 4'e bölün.
5 bardak su ve tavuk suyu karışımına sebzeleri ilave edip tüm sebzeler iyice yumuşayana kadar orta ateşte pişirin. Daha sonra blendırdan geçirin. Kısık ateşte karıştırarak kıvamına bakın. Çok koyu ise bir miktar sıcak su ilave ederek yumuşatın. Ancak çok sulu olmamasına da dikkat edin. Ardından yavaş yavaş kremayı ilave edin. Tuz, karabiber ve muscat rendesiyle tadlandırın. 1-2 taşım kaynayınca altını kapatın. Bir kaç dal dereotu ile süsleyip servis yapın. Afiyet olsun...

4 Ekim 2006 Çarşamba

Ne okuyorum; "3 ayrı kitap, 3 ayrı destan"


3 ayrı kitap 3 ayrı destan. Latife Hanım'ı şu an elimden düşürmeden okuyorum. İpek Çalışlar bu kitapta son derece geniş ve kapsamlı araştırmaları ve topladığı belgelerle Atatürk'ün özel hayatında önemli bir yeri olan bu kadını anlatmış kitabında. Atatürk'ün özel hayatına dair dikkat çekici ayrıntılarla dolu.



Turgut Özakman'ın neden aylardır en iyi satanlar listesinden düşmediğini kitabını okuyunca çok daha iyi anladım. Şu Çılgın Türkler'i her Türk gencinin mutlaka okuması gerekir diye düşünüyorum. Okullarda basmakalıp anlatılan Kurtuluş Savaşı'nın gerçek belgelerle anlatılan hikayesi beni o yıllara götürdü adeta.



Kenize Murad, Sultan Murad'ın kızının torunu. Kaleme aldığı bu hikaye biraz kurgu biraz gerçek karışımı. Kurtuluş Savaşı'nda kazanılan zaferin ardından yurtdışına sürgün edilen bir ailenin dramı. Bir başka bakış açısı ve bir hayat mücadelesi. Çok etkileyici ve bir çırpıda okunuveren bir kitap.

3 Ekim 2006 Salı

Sonunda dayanamadım ben de bir "Ekmek Yapma Makinası" aldım!!!

Resimdeki ekmek Söke Un'un hazır buğday ekmeği karışımı ile yapıldı. Makina henüz çok yeni olduğu için sonucun garanti olacağı bir tarifle başlamak istedim. Sanırım doğru düşünmüşüm. Hafta sonu sabaha mis gibi kokan bu nefis ekmeğin kokusuyla başladık.

Ekmek yapmak başka birşeydir. Sadece mayayı değil, tüm düşüncelerinizi de katarsınız hamurun içine. Sonra kıvamını tutturana kadar yoğurur, yoğurur, bir süre beklersiniz sıcak bir kahve molasında. O sırada maya çalışır, canlanır adeta. Nemli bir bezin altında hamuru şımartır, yüceltir, kat kat kabartır. Maya tüm marifetini gösterirken siz de kahvenizin keyfini sürersiniz. Sonra tekrar sıvanır kollar. Mayalanan hamurunuz bir kez daha emek ister ellerinizden. Ardından sımsıcak fırına sürülür küçük somunlar. Siz ise sabırsızca fırının camından bakarsınız ara ara. Ekmeği pişerken izlemek zamanı dondurur adeta.
Pişerken de çalışır maya. Ekmeğiniz kabarıp kızarmaya başladıkça o enfes koku sızmaya başlar fırının kapağından. İnce ince önce mutfağınızı sonra evinizi sarar sarmalar. Siz ise çoktan düşüncelerinizi yoluna koymuş, huzuru bulmuşsunuzdur. Mayanın marifeti sadece pişen ekmeğin kıvamında değil, sizin ruhunuzda da doruğa ulaşır.

İşte ekmek yapmak böyle birşeydir. "Ben bir ekmek yapayım bari" demek basit bir açlık duygusunu bastırma amacından öte bir anlam taşır anlayacağınız. Ancak zaman ve emek ister.

Zamanın git gide yetmez olduğu günümüzde alternatif çözümlere yönelmek de bazen kaçınılmaz oluyor. Uzun süre direndim ama sadece hafta sonları eşimle birlikte aynı sofrada yapabildiğimiz sabah kahvaltılarında taze ekmek kokusunu bu kadar kolay yaşamanın cazibesine artık dayanamadım veee ben de bir ekmek makinası aldım:-)))

1 Ekim 2006 Pazar

Etli Türlü


Bakır tencerede pişen yemeğin tadı bir başka güzel olur derler. Bunun ne kadar doğru olduğuna denedikçe ben de tanık oluyorum. En basit yemekler bile bakırda piştiğinde daha bir lezzetli oluyor.
Geçen hafta yaptığım etli türlüyü yine bakır tencerede ve kısık ateşte pişirdim.
Yemeğe suyunu azar azar, gerektikçe ilave ettiğim için çok sulu olmadı. Ben kuzu etini tercih ettim. Ancak siz kuzu değil de dana etini tercih ediyorsanız, sebzeleri eklemeden önce etlerin pişmesi için kuzu etine göre biraz daha beklemeniz gerekebilir. Türlüyü genelde güveçte pişiriyorum. Eğer bakır tencereniz yoksa güveçte de etli türlünün çok lezzetli olacağından emin olabilirsiniz.


Malzemeler
1 kg kuzu kol (Kasaptan yemeklik hazırlatılmış, iri iri parçalanmış, fazla yağları alınmış olmalı)
1 adet orta boy soğan
1 çorba kaşığı salça (Salça yerine kabukları soyulmuş 2 adet domates kullanabilirsiniz)
2 adet patlıcan
2 adet kabak
2 adet patates
2 adet havuç
tuz, karabiber, kekik

Yapılışı
Parça etleri iyice yıkayıp mutfak havlusu ile fazla sularını alın. Soğanı ya rondadan geçirin ya da küçük küçük doğrayın. Etleri ve soğanı birlikte tencereye koyun, salçayı ekleyin ve orta ateşte etler suyunu salıp çekene kadar ara sıra karıştırarak pişirin. Etlerin üstüne gelecek kadar kaynar su koyup, ateşin altını kısarak yumuşayana kadar pişirin.
Bu arada patlıcanları alacalı soyun ve yarım başparmağınız boyutlarında doğrayın. Kabakları, patatesleri ve havuçları soyup aynı şekilde doğrayın. Etler pişince önce patates ve havucu bir süre sonra patlıcan ve kabağı ilave edin. Tuz, karabiber ve kekik ilave edip kısık ateşte ara sıra kaynar su ekleyerek pişirin.

(Kuzu eti yeterince yağlı olduğu için ben ayrıca yağ ilave etmiyorum. Salça yerine domates kullanacaksanız etler suyunu çektikten sonra domatesleri ilave etmenizi tavsiye ederim.)

Afiyet olsun...