19 Haziran 2006 Pazartesi

Güzel bir yemek kitabı; Mary Berry's Complete Cookbook

Yabancı yemek kitaplarındaki en büyük problem ölçüler ve kullanılan malzemelerdeki farklılıklardır. Bazen tarifler de pek tutmaz. Çoğu kitap da sadece rafları süsler. Ancak geçen hafta sonu pişirdiğim ekmeğin tarifini yazarken sizlere bahsettiğim bu kitap hakikaten çok başarılı. Almak isterseniz Amazon'dan sipariş edebilirsiniz. Şu sıralar %34 indirimde.

18 Haziran 2006 Pazar

Hafta Sonu Lezzetleri


Wholemeal Country Loaf (Mary Berry's Complete Cookbook'tan)
Ekmek yapmak insana iyi geliyor. Hamuru yavaş yavaş yoğurmak, mayanın hamuru kabartmasını beklemek, pişerken tüm evi dolduran mis gibi ekmek kokusunu duymak... Hepsi bir ritüel sanki.

Malzemeler

700 gr kepekli un
50 gr keten tohumu (bunun yerine toplam 750 gr kepekli un kullanabilirsiniz)
30 gr tereyağ
1 çorba kaşığı şeker
2 tatlı kaşığı tuz
20 gr yaş maya
Yeteri kadar ılık su
Yarım çay bardağı süt

Yapılışı

Kepekli un, keten tohumu ve tereyağını elinizle mıncıklayarak karıştırın, tuzunu ve şekerini ilave edin. Mayayı 2-3 çorba kaşığı ılık su ile eritip 2-3 dakika bekletin. Unun ortasını havuz gibi açarak mayayı ve azar azar ılık suyu ilave ederek yapışmayacak kıvamda, yumuşak bir hamur elde edene kadar yoğurun.
Hafif yağlanmış bir kapta üstüne nemli bir bez kapatarak 1 saat kadar mayalanmaya bırakın. Bu süre sonunda mayanın etkisiyle hamurun miktarı neredeyse 2 katına çıkmış olacaktır. Bu hamuru hafifçe unladığınız bir zeminde tekrar 3-4 dakika yoğurun ve yine hafifçe yağladığınız 20cm'lik kelepçeli bir kaba elinizle bastırarak yayın. Hamurunuzu tekrar 1 saat kadar dinlenmeye bırakın. Bir saatin sonunda bıçakla hamurun üstünü 8 eşit parça şeklinde çizin. Sütle üstünü ıslatın. Çörek otu ya da susam serpip 220 derecede önceden ısıtılmış fırında üstü kızarana kadar pişirin. Ekmeğinizin üstüne bıçakla vurduğunuzda içi boşmuş gibi bir ses duyduğunuzda pişmiş demektir. Ocaktan çıkarıp soğumaya bırakın. Afiyet olsun...


Fırında Kuzu Etli Tencere Kebabı
Bu gördüğünüz resim kebabın fırına girmeden önceki hali. 150 derece fırında ağır ateşte pişirdim bu kebabı. Yavaş piştiği için etler ve sebzelerle nefis bir lezzet oldu. Bu gördüğünüz tencerenin kapağı terracotta. Bu kapak yemeğin fazla suyunun emilimini sağlıyor. Bu sayede sebze ve etler birlikte pişerken sebzelerin saldığı aşırı suyun buharlaşması, etlerin de suyunu kaybetmemesi mümkün oluyor.

Malzemeler

1,5 kilo fırın için hazırlanmış parça kuzu kol
3 adet patlıcan
2 adet çarliston biber
200-300 gr kadar mantar
3 adet domates
Tuz, karabiber, kekik

Yapılışı

Patlıcanları alacalı soyup kuşbaşı doğrayın ve tuzlu suda acısının çıkması için bekletin. Mantarları dilimleyip 2-3 dakika limonlu kaynar suda haşlayıp süzmeye bırakın. Sarımsakları ince ince kıyın. Etleri yıkayıp mutfak havlusu ile kurulayın. Çarliston biberlerin çekirdeklerini çıkarıp ince uzun şeritler halinde kesin. Domateslerin kabuklarını soyup ikiye kesin. Lavabonun içinde elinizle hafifçe limon sıkar gibi sıkarak çekirdeklerinin çıkmasını sağlayın. Küçük küçük doğrayın. Patlıcanları suyunu elinizle sıkarak biz bez üzerine çıkartın ve bezin diğer tarafını üstüne kapatarak iyice suyunu çekmesini sağlayın. (Domatesler ve patlıcanlarda yaptığımız bu işlemler yemeğe fazla su salmalarını önlemek içindir.)
Fırın kabınızı zeytinyağ ile yağlayıp patlıcanları en alta koyun. Üzerine parça halinde etleri, arasına çentilmiş sarımsakları, sırasıyla mantar, domates ve biberleri koyun. Tuzunu, karabiberini ve kekiğini serpip kabın üzerini kapakla ya da alüminyum folyo ile sıkıca kapatın. 150 derece fırında yavaş yavaş pişmeye bırakın. Etler pişmeye yakın üstünü açın ve hem fazla suyunu çekmesini, hem de hafif kızarmasını sağlayın. Afiyet olsun...

5 Haziran 2006 Pazartesi

Serinletici Bir Alternatif: "Limonlu Soğuk Krema"


Haziran başında bastıran aşırı sıcaklar hepimizi bunalttı. Hele Pazar günü o kadar sıcaktı ki güneş çekilene kadar bahçeye bile çıkamadık.
Ben de hem hafif hem de serinletici birşeyler yapmak için mutfağa girdim. Tarifleri karıştırırken annemin çok eski bir yemek kitabından seneler evvel denediğimiz ve çok beğendiğimiz Limonlu Soğuk Krema tarifini bulunca hemen işe koyuldum. Göcek'te dalından koparıp İstanbul'a kadar taşıdığımız nefis kokulu limonlar vardı dolapta. Onları da değerlendirmiş oldum.
Bir akşam önceden pişirdiğim bu tatlıyı soğuduktan sonra bir gece buzdolabının derin dondurucu bölümünde bekletip ertesi sabah sizler için biraz süsleyip fotoğrafladım.

Malzemeler

3 limon suyu ve rendesi
4 adet yumurta
3 su bardağı su
14 çorba kaşığı pudra şekeri
4 yemek kaşığı nişasta
150 gr tereyağ
2 paket vanilya
2 paket pötibör bisküvi

Yapılışı

Yumurtalar ile pudra şekerini mikserle iyice çırpıp bir kenara bırakın. (Not: Göcek'ten aldığım limonlar bir hayli büyük ve sulu olduklarından ben 2 kaşık daha pudra şekeri ilave ettim.)
Limon kabuklarını ince rendeyle rendeleyip ardından suyunu sıkın.
Limon suyu ve rendesini su, nişasta ve vanilya ile birlikte ocakta muhallebi kıvamına gelene dek pişirin.
Piştiği anda içine önce tereyağını, ardından yumurta karışımını ekleyip hızlıca karıştırın. Karışım fokurdamaya başladıktan sonra 3-4 dakika daha sürekli karıştırarak pişirmeye devam edin. Daha sonra ateşten alın.
Kare ya da diktörgen borcamınızı su ile ıslatıp karışımın üçte birine yakın bir kısmını borcama dökün. Üzerine pötibör bisküvileri dizip, kepçeyle limonlu kremadan dökün ve bu işlemi en üstte kreması kalacak şekilde birkaç kez tekrar edin. Soğuduğunda üzerini streç film ile kapatıp derin dondurucuya koyun. Donmuş olan tatlınızı servisten 10-15 dakika önce çıkarın. Kesilecek kıvama geldiğinde servise hazır demektir. Limonlu soğuk kremayı derin dondururcuda uzun süre muhafaza edebilirsiniz.
Afiyet olsun...

1 Haziran 2006 Perşembe

Ne Okuyorum: Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler, Maeve Binchy

19 Mayıs'ta gittiğimiz 3 günlük tatilde elimden düşürmeden bir çırpıda okuduğum kitap bu.
Maeve Binchy Dublinli bir yazar. Mutfakla oldukça haşır neşir. Hayatın Ta Kendisi Lokantası, Aşk Mutfakta Pişer gibi romanlarını elimden bırakamamıştım. Aslında bizler onu İtalyanca Aşk Başkadır ile tanımıştık. Açıkçası ben daha sonra okuduğum diğer romanlarından çok daha fazla keyif aldım. Her şey bir yana Binchy'nin kitaplarını okumak her zaman çok kolay, dinlendirici ve keyifli. Anlatım, karakterler, doğallık hepsi nefis bir bütün. Hikayenin içine bir kere girdiniz mi çıkmak istemiyor, tüm karakterleri sanki gerçekten tanıyormuş gibi hissediyorsunuz.
Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler'i okurken, hem tatilimizi geçirdiğimiz Göcek'i hem de Yunanistan'ın Aya Anna adasını bir arada yaşadım sanki.
Tatil programınız varsa, bu kitap tam da deniz kenarında okunacak cinsten. Tavsiye ederim...