1 Ekim 2012 Pazartesi

Şimdi Nerede Olmak İsterdin?


İşte benim olmak istediğim yer. Şimdi kahvaltıda köyde olmak vardı...

 
Hava geceleri bir hayli serin olduğundan sabah çiğ damlacıkları karşılar seni terasta. Uyanır uyanmaz, hatta daha hafif uykuluyken ve nemli pijamalarınla koşarsın bahçeye doğru. Çünkü öyle temiz ve taze bir hava beklemektedir ki seni, önce bu havayı koklamalı, sonra koşa koşa bir hırka geçirmeli sırtına ve en son buz gibi ve bol kireçli (!) köy suyunu yüzüne çarpmalısın ayılmak için.

Güneş yeni yeni dağların arkasından kendini göstermeye başlamıştır. Hafif loş olur erken saatlerde bizim bahçe. Ağustos ayı itibariyle de gece gündüz sıcaklık farkı her yeri nemlendirir sabah saatlerinde. Güneş terasa varana kadar içini üşütür insanın bu serin ve nemli hava. Sonra güneş kendini göstermeye başlar ve değdiği dokunduğu heryeri ısıtır, sarıp sarmalar adeta.
Tek başına oturursun rahat şezlonglara. Ne kadar erken kalkarsan o kadar uzun sürer bu keyif. Karşı manzara seni içine çeker. Hiç birşey düşünemezsin bu manzara karşısında, mümkün değil. Herşey anlamsız ve küçücüktür bu mütevazi gösterişin önünde. Doğa seni kıskıvrak yakalamış, esir almıştır artık. Aval aval bakarsın karşıya doğru. Güneşten önce sessizlik hakimdir her yana. Büyülüdür sanki o saatler. Ne zamanki güneş kendini gösterir o zaman çaltı kuşları cıvıl cıvıl etrafında uçmaya başlarlar. İşte bu kalk borusudur. Eee zaten ev ahalisi de uyanmış gürültü, bağırış çağırış başlamıştır. Büyülü anlar geride kalmış, güzel ve basit bir kahvaltının tadını çıkarmaya gelmiştir sıra.

Herkese kocaman bol gülümsemeli bir günaydın! Sevgiler, Pınar

Hiç yorum yok: