Ben evine aşık bir kadınım. Ocakta 2-3 gün yemek pişmez, mis gibi kokan yemeğin kokuları sarmazsa ortalığı o ev eve benzemez bana göre. Eksikliği hissederim. Bir de belli bir rutini vardır bizim evin. Ben halen pazardan sebzesini meyvesini almakta ısrar edenlerdenim. Cumartesi pazara gidilir, torbalar doldurulur. Pazar haftanın yemekleri pişer. Elimin altında sebzem, meyvem daimi vardır. Buzdolabı boş kalmaz.
Ancak son 2 haftadır halledilecek işler, malum doktor kontrollerimiz, ziyaret edilecek eş, dost, akraba, eşimin iş toplantıları vs. derken değil pazara gitmek, evde yemek pişirmeye bile vakit bulamadım. Buzdolabı tamtakır kuru bakır. İki hafta boyunca hazır ve pratik birşeyler yapıldı Küçük Evin Mutfağı'nda. Hal böyle olunca sanki evin bereketi kalmamış, ruhunu kaybetmiş gibi geldi bana. Neyse çok şükür bu hafta işleri düzene koyduk ve ben dün itibariyle kolları sıvadım. Alışveriş listeleri yapıldı. Cumartesi pazarından alınacaklara kadar belirlendi.
Akşam iş çıkışı hemen mutfağa girildi. Hummalı bir koşuşturmacayla birkaç kap yemek ile sıcak bir kap çorba pişirildi.
Semoş ayağımın altında. TV'de Tatlı Cadı. Üstümde mutfak önlüğü, saçlar tepeden toplanmış. 1 kadeh de şarap koymuşum kendime. Kavrulan soğanın kokusu etin kokusuna karışmış dalga dalga yayılıyor evin içinde. Semoş mutlu zıplıyor oradan oraya. Babamız nefis kokuları taa sokak kapısından almış, iştahla ve kocaman bir gülümsemeyle giriyor kapıdan. Mustafa Efendi geliyor o sırada. Selamlaşıp çöpleri veriyoruz. Karşı komşumuz Adnan Amca kapıda, hal hatır soruluyor bir yandan.
Aaaa bir bakıyorum ev yeniden canlanmış adeta. Ruhuna tekrar kavuşmuş. Yaşayan bir eve dönüşmüş tekrar. Dışardan bir film seyreder gibi seyrediyorum halimizi. Mutlu bir gülümseme yayılıyor yüzüme.
Bu arada yeni aldığım yemek kitabına ait yandaki resim. Selma Peşteli'nin aile tariflerini yazdığı bu kitabı mutlaka almanızı öneririm. Ucundan kıyısından tanıdık tadlar var içinde. Bazen anneannem yapardı benzer yemekler. Kitabın sayfalarında çocukluğumun tanıdık kokuları, tınıları canlandı adeta...
Anneannem bol güneşli mutfağında yemek yaparken, ben de üzerinde minderler olan eski sandığın üstünde oturur onu seyrederdim. TRT'nin radyosu açık olurdu mutlaka. Sabah saat 10.00'daki Arkası Yarın'ı kaçırmadan, heyecanla dinlerdik. Her hafta sütçüden taze süt alınır, taze yoğurt mayalanırdı kaloriferin üstünde.
Mutfak kültürü işte böyle birşey. Çoook küçükten yer ediyor insanın içine.
Bizler yemek pişen mutfakların, havagazı ocaklarının kokusuyla büyüdük. Şimdi kendi evimize taşıdık o atmosferi. Ancak böyle olunca evimiz, kendimizi mutlu ve güvende hissediyoruz. Ben halen TRT'nin radyosunu dinliyorum mutfakta yemek yaparken. Günlük süt alıp yoğurt kuruyorum kaloriferin üstünde bazen. Hazır sütlerle ne kadar sulu olsa da yaptığım yoğurt, eski havluya sarılı emaye tencereyi kaloriferin üstünde görmek bile hoşuma gidiyor. Umarım biz de çocuklarımıza bu sıcaklığı yaşatır, onların aynen bizim gibi bu anıları çocuklarına aktarmalarını sağlayabiliriz.
Aklıma gelmişken şimdi aşure zamanı. Yaklaşık bir ay süresince aşure pişecek mutfaklarda. Ben de kısmetse bu hafta sonu aşure yapmayı arzu ediyorum. Kayınvalidem "Kızım cezvede bile pişirsen mutlaka aşure pişir evinde. Evin bereketi yılboyu eksik olmaz" der. Sizin de aklınızda olsun. Pınar
Kitaplar Dergiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitaplar Dergiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Ocak 2007 Salı
4 Ekim 2006 Çarşamba
Ne okuyorum; "3 ayrı kitap, 3 ayrı destan"
3 ayrı kitap 3 ayrı destan. Latife Hanım'ı şu an elimden düşürmeden okuyorum. İpek Çalışlar bu kitapta son derece geniş ve kapsamlı araştırmaları ve topladığı belgelerle Atatürk'ün özel hayatında önemli bir yeri olan bu kadını anlatmış kitabında. Atatürk'ün özel hayatına dair dikkat çekici ayrıntılarla dolu.
Turgut Özakman'ın neden aylardır en iyi satanlar listesinden düşmediğini kitabını okuyunca çok daha iyi anladım. Şu Çılgın Türkler'i her Türk gencinin mutlaka okuması gerekir diye düşünüyorum. Okullarda basmakalıp anlatılan Kurtuluş Savaşı'nın gerçek belgelerle anlatılan hikayesi beni o yıllara götürdü adeta.
Kenize Murad, Sultan Murad'ın kızının torunu. Kaleme aldığı bu hikaye biraz kurgu biraz gerçek karışımı. Kurtuluş Savaşı'nda kazanılan zaferin ardından yurtdışına sürgün edilen bir ailenin dramı. Bir başka bakış açısı ve bir hayat mücadelesi. Çok etkileyici ve bir çırpıda okunuveren bir kitap.
18 Eylül 2006 Pazartesi
Kabak Sufle
Eşimin ablasının hediye ettiği, Yunanistan'ın tanınmış aşçılarından Vefa Alexiadou'nun "Greek Cuisine " isimli kitabını karıştırırken dikkatimi çeken bu tarifi evdeki kabakları değerlendirmek için akşam yemeği öncesi denemeye karar verdim. Tarifte tereyağı kullanılıyordu. Onun yerine ben likit yağ tercih ettim. Çok hafif, kıvamı tok güzel bir sufle oldu. Biraz dinlensin, toplasın diye fırından çıkarıp, tezgaha bıraktım.
Akşam yemeğini afiyetle yedik. Karnımız doydu. Tabakları kaldırıp mutfağa gittiğimde tezgahın üzerinden "beni unuttun" dercesine bana bakan sufleyi gördüm. Artık yiyecek halimiz kalmadığından sufle bir sonraki gün yenmek üzere dolaba kaldırıldı:-(
Malzemeler
1 kilo kabak
tuz, karabiber
1/2 bardak sıvı yağ
1/3 bardak un
2 bardak ılık süt
4 yumurta (hafifçe çırpılmış)
250 gr ufalanmış beyaz peynir
1 demet dereotu (ince kıyılmış)
4 çorba kaşığı ufalanmış bayat ekmek içi
Yapılışı
Kabakların kabuklarını soyup yıkayın ve rendenin iri tarfıyla ya da arzu ederseniz mutfak robotunun rende aparatıyla rendeleyin.
Ayaklı bir süzgece koyup üzerine biraz tuz serpin ve altına bir kase koyarak 1-2 saat suyunu süzmesini bekleyin. Daha sonra kabakları avucunuz içinde sıkarak ayrı bir yere alın. (Benim bekletecek vaktim olmadığından kabakları 2 defa elimle iyice sıkarak tüm suyunun çıkmasını sağladım. Ancak vaktiniz varsa bekletmenizi tavsiye ederim)
Derin bir tencerede yağı kızdırın ve orta ateşte rendeleyip suyunu sıktığınız kabakları karıştırarak 10 dakika pişirin. Unu ilave edip 5 dakika daha sote edin. Ardından yavaş yavaş 2 bardak ılık sütü kabaklı unlu karışıma yedire yedire ilave edin. Kabaklar beşamel sos kıvamını (koyu boza kıvamı) alıncaya kadar ocakta karıştırın. Daha sonra altını kapatıp soğumaya bırakın.
Diğer tarafta yumurtalarınızı çırpın, beyaz peyniri çatalla ezin ve dereotunu kıyın.
Ilınan kabaklı karışıma önce peyniri ve karabiberi, ardından dereotunu ve çırpılmış yumurtayı karıştırarak ilave edin.
Fırına dayanıklı derince bir kabı yağlayın ve hazırladığınız ufalanmış ekmek içlerinin yarısını serpiştirin. Daha sonra kabaklı karışımı da fırın kabına döküp en üstüne yine kalan ekmek içlerini serpiştirin.
180 derecede önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 1 saat pişirin. Fırından çıktığında bir süre dinlendirip ardından servis yapmanızı tavsiye ederim. Afiyet olsun... Pınar
19 Haziran 2006 Pazartesi
Güzel bir yemek kitabı; Mary Berry's Complete Cookbook
Yabancı yemek kitaplarındaki en büyük problem ölçüler ve kullanılan malzemelerdeki farklılıklardır. Bazen tarifler de pek tutmaz. Çoğu kitap da sadece rafları süsler. Ancak geçen hafta sonu pişirdiğim ekmeğin tarifini yazarken sizlere bahsettiğim bu kitap hakikaten çok başarılı. Almak isterseniz Amazon'dan sipariş edebilirsiniz. Şu sıralar %34 indirimde.
1 Haziran 2006 Perşembe
Ne Okuyorum: Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler, Maeve Binchy
19 Mayıs'ta gittiğimiz 3 günlük tatilde elimden düşürmeden bir çırpıda okuduğum kitap bu.
Maeve Binchy Dublinli bir yazar. Mutfakla oldukça haşır neşir. Hayatın Ta Kendisi Lokantası, Aşk Mutfakta Pişer gibi romanlarını elimden bırakamamıştım. Aslında bizler onu İtalyanca Aşk Başkadır ile tanımıştık. Açıkçası ben daha sonra okuduğum diğer romanlarından çok daha fazla keyif aldım. Her şey bir yana Binchy'nin kitaplarını okumak her zaman çok kolay, dinlendirici ve keyifli. Anlatım, karakterler, doğallık hepsi nefis bir bütün. Hikayenin içine bir kere girdiniz mi çıkmak istemiyor, tüm karakterleri sanki gerçekten tanıyormuş gibi hissediyorsunuz.
Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler'i okurken, hem tatilimizi geçirdiğimiz Göcek'i hem de Yunanistan'ın Aya Anna adasını bir arada yaşadım sanki.
Tatil programınız varsa, bu kitap tam da deniz kenarında okunacak cinsten. Tavsiye ederim...
Maeve Binchy Dublinli bir yazar. Mutfakla oldukça haşır neşir. Hayatın Ta Kendisi Lokantası, Aşk Mutfakta Pişer gibi romanlarını elimden bırakamamıştım. Aslında bizler onu İtalyanca Aşk Başkadır ile tanımıştık. Açıkçası ben daha sonra okuduğum diğer romanlarından çok daha fazla keyif aldım. Her şey bir yana Binchy'nin kitaplarını okumak her zaman çok kolay, dinlendirici ve keyifli. Anlatım, karakterler, doğallık hepsi nefis bir bütün. Hikayenin içine bir kere girdiniz mi çıkmak istemiyor, tüm karakterleri sanki gerçekten tanıyormuş gibi hissediyorsunuz.
Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler'i okurken, hem tatilimizi geçirdiğimiz Göcek'i hem de Yunanistan'ın Aya Anna adasını bir arada yaşadım sanki.
Tatil programınız varsa, bu kitap tam da deniz kenarında okunacak cinsten. Tavsiye ederim...
13 Nisan 2006 Perşembe
Ne Okuyorum: Pozitif Düşünce, Erhard F. Freitag
Son zamanlarda hayat benim için bir rutine dönüşmüştü. Sabah kalk, koştura koştura işe git, bütün bir gün çalış çalış sonra akşama eve gel ve rutine devam et. Bu koşuşturmaca içinde hayat su gibi akıp gidiyor ve ben bu devinimde sürüklenip gidiyordum.
Bir arkadaş sohbetinde başladı herşey. Canım arkadaşım Solin tatlı tatlı anlatırken başından geçenleri, ben konudan uzaklaşmış onun yaşadıklarını nasıl bir duygusal algılamayla özümsediğini farketmiştim.
İşte o anda karar verdim. Bu rutinden silkelenmem gerekiyordu en kısa zamanda. Hayatı yakalamalıydım derhal!
Böyle durumlarda her zaman kitaplara başvururum. Duygularım, kelimelerle buluştuğunda düğümler çözülür, sular durulur.
İşte o günün sonrasında kendimi Remzi Kitabevi'nde buldum. Remzi'nin raflarına gömülmüş kitapları tarıyorken aniden karşılaştık. Önce arka kapak okundu. Sayfalarda şöyle bir gezildi. Sonra tekrar rafa konuldu.
Başka kitaplara geçildi ama yan gözle kesişmemiz devam etti. O kitap, bu kitap... Yok, birşey beni çekti. "Bu kitabı almalısın" dedi içimden bir ses. İşte ben bu kitabı öyle aldım.
"Ruhunu açmaya, eski alışkanlıkların yanısıra yeni birşeyler için alan yaratmaya hazırsan, mucize zamanı gelmiş demektir. Ruhunu açmak demek, istediğin herşeyin olabileceğine inanmak demektir. Mucize başladığına dair bir işarettir. Bunu kabul ettiğin anda gözündeki örtüler kalkar. Artık gerçekleri görebilirsin." >> Arka kapak'tan..
Bu kitabı aldığımdan beri elimden bırakamıyorum. İlk defa bir kitabı 2. kez okuyorum ve her satırını özümsüyorum. Çok değerli öğretiler içeren, herkesin mutlaka okuması gereken, düşüncelerimizin nasıl hayatımızı şekilllendirdiğini ve bu gücü nasıl olumlu yönde kullanabileceğimizi anlatan çok değerli bir kitap. Kitap hakkında daha fazla bilgi almak ve Erhard Freitag'ın diğer kitaplarına da göz atmak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz.
Bir arkadaş sohbetinde başladı herşey. Canım arkadaşım Solin tatlı tatlı anlatırken başından geçenleri, ben konudan uzaklaşmış onun yaşadıklarını nasıl bir duygusal algılamayla özümsediğini farketmiştim.
İşte o anda karar verdim. Bu rutinden silkelenmem gerekiyordu en kısa zamanda. Hayatı yakalamalıydım derhal!
Böyle durumlarda her zaman kitaplara başvururum. Duygularım, kelimelerle buluştuğunda düğümler çözülür, sular durulur.
İşte o günün sonrasında kendimi Remzi Kitabevi'nde buldum. Remzi'nin raflarına gömülmüş kitapları tarıyorken aniden karşılaştık. Önce arka kapak okundu. Sayfalarda şöyle bir gezildi. Sonra tekrar rafa konuldu.
Başka kitaplara geçildi ama yan gözle kesişmemiz devam etti. O kitap, bu kitap... Yok, birşey beni çekti. "Bu kitabı almalısın" dedi içimden bir ses. İşte ben bu kitabı öyle aldım.
"Ruhunu açmaya, eski alışkanlıkların yanısıra yeni birşeyler için alan yaratmaya hazırsan, mucize zamanı gelmiş demektir. Ruhunu açmak demek, istediğin herşeyin olabileceğine inanmak demektir. Mucize başladığına dair bir işarettir. Bunu kabul ettiğin anda gözündeki örtüler kalkar. Artık gerçekleri görebilirsin." >> Arka kapak'tan..
Bu kitabı aldığımdan beri elimden bırakamıyorum. İlk defa bir kitabı 2. kez okuyorum ve her satırını özümsüyorum. Çok değerli öğretiler içeren, herkesin mutlaka okuması gereken, düşüncelerimizin nasıl hayatımızı şekilllendirdiğini ve bu gücü nasıl olumlu yönde kullanabileceğimizi anlatan çok değerli bir kitap. Kitap hakkında daha fazla bilgi almak ve Erhard Freitag'ın diğer kitaplarına da göz atmak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz.
12 Nisan 2006 Çarşamba
Better Homes and Gardens (Mart 06)
Amerika'da yayınlanan Better Homes and Gardens dergisine 4 seneden uzun bir süredir aboneyim. 4 senedir kapıda dergimin geldiğini gördüğüm her ay mutluluktan uçuyorum.
Çok başarılı bir ekip tarafından hazırlanan Better Homes and Gardens insanın evini sevdiren, ilham kaynağı veren, bilgilendiren bir dergi. Tek sorun dağıtımdaki ağın genişliği nedeniyle zaman zaman elime geç ulaşması.
Mart ayı sayısı da bu nedenle elime yeni geçti.
Mart ayı kapağının eflatun temasını gördüğümde ayrı bir keyifle okumaya başladım. Bahar geldi geleli eflatun beni esir almış durumda.
Better Homes and Gardens'ın web sitesini çok beğenerek takip ediyorum. Dergide işledikleri konuları bir kaç ay sonra web'te de yayınlıyorlar. Yemek tarifleri amerikan mutfağının geniş bir yelpazesi ve tüm tarifler denenmiş. Dekorasyon bölümü ayrı bir dünya. Küçük Ev'i dekore ederken gerçekten çok işimize yaramıştı.
Çok başarılı bir ekip tarafından hazırlanan Better Homes and Gardens insanın evini sevdiren, ilham kaynağı veren, bilgilendiren bir dergi. Tek sorun dağıtımdaki ağın genişliği nedeniyle zaman zaman elime geç ulaşması.
Mart ayı sayısı da bu nedenle elime yeni geçti.
Mart ayı kapağının eflatun temasını gördüğümde ayrı bir keyifle okumaya başladım. Bahar geldi geleli eflatun beni esir almış durumda.
Better Homes and Gardens'ın web sitesini çok beğenerek takip ediyorum. Dergide işledikleri konuları bir kaç ay sonra web'te de yayınlıyorlar. Yemek tarifleri amerikan mutfağının geniş bir yelpazesi ve tüm tarifler denenmiş. Dekorasyon bölümü ayrı bir dünya. Küçük Ev'i dekore ederken gerçekten çok işimize yaramıştı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)