15 Ocak 2013 Salı

Hani Alıp Başımı Gidiyorum Demişti ya... Gerçekten Yaptı...


Sevgili Dostlar;

Hayallerini, sevinçlerini, duygularını Küçük Evin Mutfağı vasıtasıyla sizlerle paylaşan Pınar maalesef aramızdan ayrıldı.
Ekim başlarında "Alıp Başımı Gidiyorum" diye yazmıştı sizlere, son bir tatil kaçamağına giderken, o başlığın altını doldurdu gerçekten.
Aramızdan ayrılmak içinde Doğum Gününü seçti.
Aslında tamda o zamanlarda Küçük Evin Mutfağını biraz dah büyük bir mutfağa, yeni bir eve taşınma aşamasında ayrıldı aramızdan.

Eminimki yeni mutfaktan sizlerle çok daha fazla şey paylaşacaktı ama olmadı.
Ayrılmayıp bizlerle kalsa hayat onun için eskisi kadar keyifli, rahat olmayacak gibi görünüyordu.
Eşi olarak ben, küçük oğlumuz Arda vetatlı cadı kedimiz Samantha, onun daha iyi, daha huzurlu olacağına inanarak, onun bu zamansız gidişine alışmaya çalışıyoruz.

Hiçbir zaman onun paylaşımları gibi olmayacaktır ama ben burayı canlı tutabilmek adına, elimden geldiğince, onun sevdiği, seveceğini bildiğim, düşündüğüm şeyleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Şimdi elden gelen tekşey, onun yattığı yeri, o çok sevdiği çiçeklerle donatıp, hatırasını canlı tutmak...

Maalesef daha fazlası olmuyor, olamıyor.

Bülent



15 Ekim 2012 Pazartesi

Çok Güzel Bir Bahar Sabahından Herkese Kocaman Merhaba!!!



Herhalde bugün baharın en güzel, en büyülü en huzur verici günü olsa gerek. Şimdi mutfak balkonumda cam kenarında oturuyorum. Bahçe ve ağaçlar inanılmaz bir renk cümbüşü içinde. Kuşlar cıvıldıyor. Ara ara ılık bir esinti var. Semoş bir içeride bir bahçede. Şimdi bir eskici geçiyor sokaktan:-) Bu mevsimde güneşin ışıkları artık biraz eğik geliyor. Güneşin ağaçların arasındaki dansını izlemek bile keyif veriyor insana. Şimdi hemen bir kahve koymalıyım kendime ve yazıma öyle devam etmeliyim... Hemen geliyorum.

Evde geçen bir hafta sonu ardından bu hava tüm sıkıntıları aldı götürdü bir anda. Evde olunca tabii mutfakta da olunuyor haliyle. Resimlerin kusuruna bakmazsanız size iki tarif vereceğim.

Birincisi "Patatesli Omlet". Hepimiz biliriz aslında patatesli omlet yapmayı ama bu sefer ben köydeki Şükran'ın çocuklarına yaptığı şekilde denedim bu bildik tarifi. İnanın nefis oldu.
Önce patatesleri rendeledim. Tavaya biraz çiçek yağı biraz da sadece lezzet ve koku versin diye tereyağı ilave ettim. Kaşığın ucuyla... Rendelenmiş patatesi tavaya yaydım, spatula ile sıkı sıkı bastırdım. Harlı ateşte önce bir tarafını sonra diğer tarafını nar gibi kızarttım. Yumurtaları çırptım. Tuz, pul biber ilave ettim. Patateslerin üzerine döktüm. Tavaya bir kapak uydurdum. 3-5 dakika kapağı kapalı olarak pişirdim. Baktım üzerindeki yumurta pişmiyor. Yine spatula ile dikkatlice ters yüz ettim ve yine kapağı kapattım. Bu sefer yumurta piştikçe kabardı. Sanki tavadan taşacak gibi oldu omlet. Üzerine ince kıyılmış maydonoz serpip servis yaptım. Yumurta ve altındaki çıtır patates ile tadı enfes olmuştu.


Pazar günü de biraz okuduğum kitabın da etkisiyle (kitapta kadın kekler kurabiyeler pişiriyor, yeni satın aldığı otel müşterilerine ikram ediyordu) "İki Renkli Kek" yapmaya karar verdim. Tarif kayınvalidemden. Klasik ev yapımı kek. Tarifi aynen veriyorum. Ben kek hamurunun kıvamı yoğun olduğundan önce 150 derecede pişirdim. Kabarınca 175 dereceye çıkardım fırının ısısını. Slikon büyükçe kek kalıbı kullandım. İyi ki öyle yapmışım. Kek bir hayli kabarıyor çünkü.

Malzemeler
4 yumurta
4 su bardağı un (elenmiş olmalı)
1 su bardağı süt
1 su bardağından bir parmak eksik çiçekyağ
1,5 su bardağı şeker
2 çorba kaşığı kakako
Vanilya & kabartma tozu

Yapılışı
Önce kısa süre şeker ve yumurtayı daha sonra diğer malzemeleri ekleyerek çok uzun süre olmayacak şekilde çırptım. Yağlanmış kek kalıbına malzemenin 2/3'ünü döktüm. Kalan karışıma 2 kaşık kakao ilave edip tekrar çırptım ve kabın ortasından gezdirdim ve çatalla hafifçe karıştırdım. Tam o çocukluğumuzun anne keki!  Afiyet olsun, Pınar

1 Ekim 2012 Pazartesi

Alıp Başımı Gidiyorum...

Yok aslında o kadar da dramatik bir durum değil. Yazın son sıcak günlerinden faydalanmak amacıyla oğlumla birlikte kısa bir Antalya kaçamağı yapacağız. Anlayacağınız önümüzdeki birkaç gün bizim mutfak kapalı olacak. Sevgiler, Pınar

Şimdi Nerede Olmak İsterdin?


İşte benim olmak istediğim yer. Şimdi kahvaltıda köyde olmak vardı...

 
Hava geceleri bir hayli serin olduğundan sabah çiğ damlacıkları karşılar seni terasta. Uyanır uyanmaz, hatta daha hafif uykuluyken ve nemli pijamalarınla koşarsın bahçeye doğru. Çünkü öyle temiz ve taze bir hava beklemektedir ki seni, önce bu havayı koklamalı, sonra koşa koşa bir hırka geçirmeli sırtına ve en son buz gibi ve bol kireçli (!) köy suyunu yüzüne çarpmalısın ayılmak için.

Güneş yeni yeni dağların arkasından kendini göstermeye başlamıştır. Hafif loş olur erken saatlerde bizim bahçe. Ağustos ayı itibariyle de gece gündüz sıcaklık farkı her yeri nemlendirir sabah saatlerinde. Güneş terasa varana kadar içini üşütür insanın bu serin ve nemli hava. Sonra güneş kendini göstermeye başlar ve değdiği dokunduğu heryeri ısıtır, sarıp sarmalar adeta.
Tek başına oturursun rahat şezlonglara. Ne kadar erken kalkarsan o kadar uzun sürer bu keyif. Karşı manzara seni içine çeker. Hiç birşey düşünemezsin bu manzara karşısında, mümkün değil. Herşey anlamsız ve küçücüktür bu mütevazi gösterişin önünde. Doğa seni kıskıvrak yakalamış, esir almıştır artık. Aval aval bakarsın karşıya doğru. Güneşten önce sessizlik hakimdir her yana. Büyülüdür sanki o saatler. Ne zamanki güneş kendini gösterir o zaman çaltı kuşları cıvıl cıvıl etrafında uçmaya başlarlar. İşte bu kalk borusudur. Eee zaten ev ahalisi de uyanmış gürültü, bağırış çağırış başlamıştır. Büyülü anlar geride kalmış, güzel ve basit bir kahvaltının tadını çıkarmaya gelmiştir sıra.

Herkese kocaman bol gülümsemeli bir günaydın! Sevgiler, Pınar

26 Eylül 2012 Çarşamba

"İç Pilav" Bu klasik tarif bana anneannemin sofralarını hatırlatıyor...

Şimdiye kadar hiç denemediğim aslında hepimizin bildiği bir tarifi denedim ilk defa. Evde tüm malzemeler vardı. Sadece tavuk ciğeri eksikti. Eşim sağolsun sabahın köründe işe gitmeden önce ne yaptı etti, buldu, aldı getirdi onu da. Tarifi Kasım 2005 Lezzet dergisinden aldım. Gerçekten çok güzel oldu. Ancak bir dahaki sefere yaptığımda çam fıstıklarını soğanı ve ciğerleri kavururken ilave etmeyi düşünüyorum. Onun dışında lezzet ve kıvam yerinde.

İç Pilav

Malzemeler

3 su bardağı baldo pirinç
200 gr kuzu ciğeri
3 çorba kaşığı kuşüzümü
3 çorba kaşığı dolmalık fıstık
4.5 su bardağı et suyu
1 çay kaşığı yenibahar
45 gr tereyağı
2 soğan
3 dal maydanoz
1 çay kaşığı karabiber
Tuz

Yapılışı

Pirinci tuzlu sıcak suda 30 dakika bekletin. Ciğeri tavla zarı şeklinde doğrayın. Soğanları soyup kıyın. Maydanozu temizleyip kıyın. Kuşüzümünün saplarını temizleyip yıkayın.
Tereyağını tencerede eritip  soğanı ve ciğeri kavurun.
Pirinci nişastası gidene kadar bol suyla yıkayıp süzün. Pembeleşen soğana ekleyip tuzla tatlandırın. Yüksek ateşte devamlı karıştırarak 10 dakika pişirin. Kuşüzümü, fıstık, et suyu, yenibahar ve karabiberi ekleyip su kaynayıncaya kadar pişirin. Kapağını kapatıp ocağı kısın ve pirinç suyunu çekene kadar pişirin. Ocaktan alıp üzerini kağıt havlu ile örtün ve 10 dakika dinlendirin. Maydanoz serpip servis yapın. Afiyet olsun, Pınar

23 Eylül 2012 Pazar

Dut Ağacımın Kuşları


Neden bilmem yazdığım yazıları blog sayfama girip tekrar tekrar okurum. Her okuduğumda bir başkasının gözünden değerlendirmeye çalışıyorum yazılarımı. Aşağıdaki yazıyı da bilmem kaçıncı kez okurken ve resme bakarken birşey hatırladım. Köyevi'nin mutfağının o küçük penceresinin tam karşısında bir dut ağacı var. Temmuz Ağustos aylarında dutlar olgunlaşmaya ve dökülmeye başlıyorlar. İşte o zaman şenlik başlıyor. Bizim oralarda yaşayan her çeşit kuş dut yemeğe buraya geliyor. Beni görmedikleri için rahat rahat dutları kursaklarına dolduruyorlar. Ben de hem mutfakta iş yapıyor, hem de onları seyrediyorum. Gördüğüm kuşları köylülere sorup tanımaya çalıştım. İşte benim penceremin kuşları:
Karatavuk, Sarı Kanarya, Ağaçkakan, Çaltı Kuşu, Puhu Kuşu, Köy Kuşu
Sevgiler, Pınar

21 Eylül 2012 Cuma

Yeniden merhaba...



Herşeyin bir zamanı var herhalde. Ne zamandır Küçük Evin Mutfağı'nı yeniden canlandırmak istiyordum ama bir türlü elim gitmiyordu nedense. Bir sürü bahaneler buluyordum geciktirmek için. Bir yandan da içim cız ediyordu, zira bu sayfalarda ciddi bir emek var. Denemediğim tarifi koymadım. Okumadığım kitabı yazmadım. Blog dizaynı, resimler, yazılar.... Bunlar benim emeklerim, hayatımın küçük kesitleri. Bu kadar boşlamak vicdanen de rahatsız ediyordu.
Ne oldu bilmiyorum ama içimde o kıvılcım yeniden ateşlendi. Küçük Evin Mutfağı ile ilgili harika fikirler var aklımda. "Blog tıkandı, kısır döngüye girdi" diye düşünürken şimdi pek çok yeni fikir beliriyor aklımda.
Hele bir de kışa giriyoruz ya... Hayal gücüm coşuyor. Çikolatalı kekler, yanında sıcak kahveler düşlüyorum. Ev yapımı likörler, turşular, reçellerle yapılan servisler, kurulan sofralar. Daha neler neler...
Hayatımızda Küçük Evin Mutfağı'nda daha önce paylaşmadığım bir gelişme de var aslında. Yıllardır hayalini kurduğum "köyevi"ne sahip olduk sonunda. Çanakkale Ayvacık'ta bir dağ köyünde kendi taş evimizi inşa ettik. Daha doğrusu eski ve virane bir köy evini yeniden canlandırdık. Artık sütümüzü yan komşudan, peynirimizi aşağı komşudan alıyor, yumurtaları folluktan topluyor, sabahın köründe horozun sesiyle uyanıyoruz. O kadar çok paylaşacak şey var ki... hangi birinden başlayacağımı bilemiyorum. Ama öğrendiğim birşey varsa o da şu; "İnsan hep hayallerinin peşinden koşmalı. Hiç vazgeçmemeli, umudunu yitirmemeli. Çünkü hayaller bir gün gerçek oluyor. İşte o zaman hayatın anlamını taaa içinizde hissediyorsunuz. "
Size köyden bir resimle, Köyün Mutfağı'ndan bir resimle merhaba diyorum. Dönmek çok güzel... Pınar